1 Haziran 2010 Salı

MÜHRÜNÜ SATAN ÜLKE


HASBİHAL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
mehmet_sukru_bas@mynet.com

MÜHRÜNÜ SATAN ÜLKE

Biz bu yaşa gelinceye kadar çok şeyler gördük. Sigara kıtlığını, yağ kıtlığını, şeker ve çay kıtlığını gördük. Her ne kadar dedelerimiz seferberlik yaşayıp o günlerin kıtlık günleri olduğunu bizlere anlattılarsa da onlarınki farklıydı. Adı üstünde onlar seferberlik yani toplu savaş halini yaşamışlardı. Buna rağmen ne bağlarını ne bahçelerini ne atalarından kalan değerlerini satmadıkları gibi bunların ellerinden alınmasına karşı topluca mücadelelerini sürdürmüş canları pahasına zafere ulaşmışlardı.
Geldik milenyum dediğimiz çağımıza.
***
Son padişah Vahideddin'in mühr-i hümayunu 17 Aralık 2006’da Portakal Sanat ve Kültür Evi'nde yapılacak mezatta 140 bin YTL ile satışa çıkarılacak. (26 Kasım 2006/Hürriyet)
Hey gidi hey!
***
O mühr-i hümayun ki tarihlere damgasını vurmuştur.
O mühr-i hümayun ki "saltanat mührü" yahut "mühr-i şerif" yani "şerefli mühür" olarak adlandırılan ve bizlere Osmanlı’dan kalan en nadide ve en son mirastır.
O mühr-i hümayunun sahipleri ki çağ kapamış, çağ açmışlardır.
O mühr-i hümayunun vurulduğu her name, her ferman dünya hâkimiyetinde, Osmanlının azametine tanık olmuştur.
O mühr-i hümayun ki Fransa kralına, İngiltere kraliçesine, İran şahına ve tüm Avrupa ülkelerine Osmanlının fermanlarını emir niteliğinde tebliğ etmiştir.
O mührü taşıyan her ferman her kralı, her kraliçeyi, her şahı hizaya getirmiş; koşulsuz, şartsız Osmanlının boyunduruğu altına almıştır. Ne acıdır ki aynı Osmanlı’nın torunları bu gün atalarından kalan o şanlı mührü satılığa çıkarmıştır.
Hey gidi günler hey!
***
Gün dönmüş, devran dönmüş bu mühr-i hümayunun sahipleri IMF’nin istekleri doğrultusunda köylünün traktörünü, vatandaşının ev eşyalarını, devletin Telekom’unu, Tüpraşını, akla gelen her tesisini, her fabrikasını satılığa çıkarmıştır.
Güzel ülkemizin en güzel yerlerindeki topraklarımız, evlerimiz, villalarımız parayı bastıran tebaiyeti kim olursa olsun, dost olsun, düşman olsun, sadık olsun, hain olsun parsel parsel hiç tereddütsüz satılmıştır.
Devletin altın yumurtlayan her tesisi bir koli yumurta fiyatına satıldıkça satılmış, elde bir şey kalmayınca Osmanlının dünyaya hâkimiyetinin izlerini taşıyan mührü-i hümayun satışa çıkarılmıştır.
Vah ki vah!
Temennimiz bu mührün bir Türk vatandaşı tarafından satın alınmasıdır. Bir Türk tarafından satın alınsın ki bu mührü-i hümayunla birlikte onurumuz da satılmamış olsun.
***
Seferberlikte dedelerimizin anlattıklarına, tarihlerin yazdıklarına göre ülkenin dört bir yanında savaş rüzgârları esiyormuş. Osmanlı yokluklar içerisinde kıvranırken bu haliyle yedi düvelle İstiklal Savaşı veriyormuş. Çanakkale’de Mehmetçiklerimiz sabah kahvaltısında şekersiz üzüm hoşafı, öğlen yemeği yok, akşam yine sabahtan kalan o üzüm hoşafıyla Çanakkale’yi geçilmez kılmış, kan tükürmüş ama Türklüğünden, kahramanlığından, vatanseverliğinden tavizler vermemiş, neticede muzaffer olmuştur.
Türkiye hamt olsun böyle bir durumda da değildir. Öyleyse Osmanlıdan kalan, böylesine değer taşıyan, gurur taşıyan bir ata yadigârı nasıl satılır hafızam kabul edemiyor.
Ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde satışa çıkarılmayan hiçbir şey kalmadı ki. Satılsın da, ne satılırsa satılsın. Yeter ki alıcısı olsun. Dost olmuş, düşman olmuş fark etmez.

İnsanın onurunu zedeleyen bir durum,
MÜHRÜNÜ SATAN ÜLKE!
Ey bu mühr-i hümayunu tarihin beyaz sayfalarına basan şanlı atalarım! Bizleri affedin, bizleri bağışlayın ve bizler gibi nesillerden ne olur utanmayın!
Zaten biz bizden utanıyoruz, bari siz bizden utanmayın!

***///***

Mehmet Şükrü Baş 05 Aralık 2006 Elazığ Nurhak Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder