HASBİHÂL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
mehmet_sukru_bas@mynet.com
KANA KÖYÜ KANA BULANDI!
Bir rivayete göre Hz. İsa’nın şarabın suya dönüştürdüğü yer olan Kana köyü, daha önce de İsrail saldırısına hedef olmuştu. İsrail, 1996’da da BM üssünü bombalamış, 105 kişi ölmüştü.
İsrail bu katliamda döktüğü kanlara doymamış olacak ki 12 yıl sonra bitmeyen bir kinle, bitmeyen bir hırsla bu köye yeniden hava saldırısında bulundu. Bu saldırıda 37 si çocuk 60 sivil can verdi.
Hazreti İsa'nın şarabı suya dönüştürdüğü köyde bu kez su kana dönüştürüldü.
Her tarafta oluk oluk kan akıyordu.
Bizler dâhil bütün bir dünya TV'lerinin başında bu vahşete bakıyorlardı.
Masum insanlar kadın, erkek, yaşlı, genç yüzlerce insan bir anda bir ateş topu altında yıkılan, yakılan evlerinin enkazı altında kaldılar. Kimilerinin kolu, kimilerinin bacağı kopmuştu. Ortada tam bir vahşet vardı.
Bu vahşet senaryosunun baş aktörü Bay Puşh, piyonu durumundaki İsrail'e "Saldır" emrini vermiş ve bu i.te sahibinin buyruklarına uyarak verilen emri yerine getirmişti.
Bu masum köyün, masum insanları bir anda dünyanın başlarına yıkıldığı fark etmiş ise de, ellerinde ölmekten başka hiçbir seçenek kalmamıştı. İsrailli i.ler kana doymuyorlardı. Onların karakterinde kadına, kıza, küçük yavrulara bomba yağdırmamak gibi bir savaş kültür ve ahlakı yoktu. Bir canavar gibi yakıyor yıkıyor ve kan akıtıyorlardı.
Onlar sıra sıra dizili 37 masum çocuğun cesetleri üzerinde kahramanlık gösterileri yapıyorlardı. Zafer işareti veriyorlardı. Çünkü onların onurlu bir, zaferi, şerefli bir savaş kültürleri yoktu. Tarihlerinde hiçbir kahramanlık emaresi görülmemiş ve yazılmamıştı.
Bu yüzden bu kavim tarihte lanetliler arasında yerini almıştı.
Günümüz dünyasında taşlar bağlanmış itler salınmıştı.
Köpeksiz köyde değneksiz geziliyordu.
Bir çocuk kucağındaki bez bebekle birlikte ölmüştü.
Bir çocuk elindeki terliğini giyinip kaçmaya vakit bulamamış, elinde terliği ile can vermişti.
Bir çocuk sanki bir kurtarıcı arar gibi gözlerini gökyüzüne dikmiş, öylece can vermişti.
Bir çocuk yüz üstü toprağa düşmüş, topraktan başka sarılacak kimseyi bulamadığından toprağı kucaklamıştı.
Ve bir çocuk elindeki ekmeğini henüz bitiremeden, aç karnıyla şahadet
şerbetini içmişti.
Bir çocuk kendisine doğru koşmakta olan annesinin kollarına atılmak üzeriyken annesi ile birlikte şehit olmuştu.
Bir baba yerde yatan çocuğunun cansız bedeni üzerindeki örtüyü kaldırıyor bütün dünyaya utanmaları için haykırıyordu.
Bir anne kucağında dört- beş yaşlarındaki yavrusunun cansız bedenini taşıdığında bütün dünyaya "Allah belanızı versin" diye bağırıyordu.
Ve o dünya devletleri ki Bay Puşa bir teslimiyet içinde bu tabloya utanmadan, sıkılmadan, Allah'tan korkmadan ve kuldan utanmadan alık alık bakıyorlardı.
Ve o bağrı yanık ananın "Allah belanızı versin" bedduası göğün arşı alasına çıkıyordu.
İslam âlemi hala kış uykusundaydı…
Haçlı ruhunun, ruhunda hala kan damlıyor, insanlıksa bu ayıba utanmadan bakıyordu.
Hz.İsanın şarabı suya dönüştürdüğü Kana Köyünde bu kez su kana dönüşmüştü.
Bir dünyaya medeniyet dersi vermeye çalışan, medeniyetsizlerin kılı dahi kıpırdamıyordu.
En acısı bu vahşete Arapların arkadan hançerlediği, Türklerden Başka kimse ağlayamıyordu.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 03.08.2006 Elazığ Nurhak Gazetesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder