30 Mayıs 2010 Pazar

TATÜRK, SEYİT ONBAŞI VE R. TAYYİP ERDOĞAN





MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
Gazeteci Yazar
Nurhak Gazetesi Yazarı

















































ATATÜRK, SEYİT ONBAŞI VE R. TAYYİP ERDOĞAN


18 Mart Çanakkale şehitlerini anma gününde bu mübarek beldede aziz şehitlerimizi anma programına katılan R.Tayyip Erdoğan işin içine yine dini, imanı, yine siyaseti karıştırdı. Sayın Başbakan bu milleti ya hepten kör, ya da hepten sağır zannediyor. Onun bu mazlumları oynama halini hiç mi hiç beğenmiyorum.
***
Sayın Başbakan 276 kg. top mermisini besmele çekerek tek başına sırtına alarak namluya koyan Seyit Onbaşı’yı anarken “ Seyit Onbaşı’yı Seyit Onbaşı yapan imandır. O mermiyi, ona kaldırma gücü veren o imandır. Herhalde buna da ‘laikliğe aykırıdır’ demezler.” dedi.
Böyle bir günde bile Cumhuriyet rejiminin bir parçası olan ve anayasamızda teminat altına alınan laikliğe haksız bir gönderme yaptı.
Bu sözleri duyduğumuzda biz ekranların başında kalakaldık. % 99’u Müslüman olan bir ülkenin Başbakanı Seyit Onbaşıyı içindeki imanı ile bu millete tanıtıyordu. Sanki bu millet Çanakkale’yi geçilmez kılan unsurun iman olduğunu, askerlik ocağının peygamber ocağı olduğunu bilmiyormuş gibi bir anlam ifade ediyordu.
Sanki serzenişte bulunduğu laiklik imansızlıktı.
Bu millete imansızmış gibi iman gücünü, iman kuvvetini anlatıyordu. Onlara iman şırınga ediliyordu.
Şirpençe hastalığı bünyesini kavururken ateşler içerisinde yanan Yavuz Sultan Selim’e Lalası Mehmet Can “Sultanım, Allah’a yakın olma zamanıdır.” dediğinde Yavuz Sultan Selim “Bre Lala, sen bizi Allah’tan uzakta mı sanırsın.” demişti. Tıpkı onun gibi bir şey. Sanki bu millet Allah’tan uzak bir tek RTE ve taifesi Allah’a yakın.
Olacak şey değil!
***
Sayın Başbakan!
Biz Çanakkale’yi sabah üzüm hoşafı, öğlen yok, akşam yine şekersiz üzüm hoşafı, elinde çakaralmaz tüfeği ile dünyanın en gelişmiş, en modern silahları ile donatılmış çelik zırhlılara karşı göğsümüzdeki iman zırhıyla karşı koyduğumuzu ve bu savaşı göğsümüzdeki imanla kazandığımızı biliyoruz.
Biz Türk ordusundaki sarsılmaz inancı, var olan iman gücünü bilmiyor muyuz?
Biz 16–17 yaşlarındaki Mekteb-i Sultaniye (Galatasaray Lisesi) öğrencilerinden Ahmetleri, Mehmetleri, Teğmen Muzafferleri tanımıyor muyuz? Biz Seyit Onbaşıları, pilot Fazılları, Feyzi ve İsmet Paşaları bilmiyor muyuz?
Biliyoruz Sayın Başbakanım, biliyoruz.
Çanakkale’yi geçilmez kılan yavruların onlara “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum.” diyen komutanın ve bu emri 253 bin kınalı kuzunun tereddütsüz yerine getirerek şahadet şerbetini içtiklerini biliyoruz. 253 bin şehidin lideri Mustafa Kemal’i de biliyoruz. Bunları biliyoruz ki Ulu Önder Atatürk’ü ölümüne seviyor, ölümüne sayıyoruz. Bir tek 18 Mart’ta değil 365 gün bu mübarek topraklarda can veren şühedalarımızı rahmetle anıyor, onlara “Vatan size minnettardır.” diyoruz.
***
Ve bir an dilim varmıyor; ama Atatürk’ün olmadığını düşünüyoruz. O Atatürk olmasaydı şu anda minarelerimizde ezan okunmaz, baykuş konar, çan çalardı.
İzmir’de AKP’nin bir panelinde Atatürk için “Örtün bu adamın üzerini!” diyen zihniyetle Kemalizm’in anayasadan çıkarılmasını talep eden vekilleriniz bile olamazdı.
Üzerinin örtülmesi talep edilen o Atatürk olmasaydı, o Atatürk “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” komutunu vermeseydi ve Yunan İzmir’de denize dökülmeseydi bugün bu topraklarda ezan okunmaz, namaz kılınmaz, iffetimiz korunamazdı.
Ne laiklik kalırdı, ne türban kalırdı, ne cumhuriyet kalırdı! Hürriyeti olmayanların hiçbir şeyi olmazdı.
Ve 18 Mart şehitler gününde Çanakkale’de şahadet şerbetini içen 253 bin kınalı kuzularımız ve komutanlarımız ve de Seyit Onbaşılarımız anılmazdı, anılamazdı.
Atatürk laikliği dinsizlik olarak değil, kulu, kula kul olmaktan kurtarmak için, dini siyasete alet etmemek için cumhuriyetimizin bir parçası olarak benimsemişti. Eğer ki o laiklik olmasaydı bugün kula kulluk edilir, ulemaların ve şıhların dizlerinin dibinde bağdaş kurulup oturulurdu.
***
Demek ki bugünleri; bizlere nasip eden Yüce Allah’a ve Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da at koşturan, kanlarıyla ay yıldızlı bayrağımızı renklendiren şühedalarımıza ve o mübarek şühedaların arkasından gittikleri büyük öndere borçluyuz.
***
Ne yazık ki biz bugün bu muzaffer komutanın, bu büyük önderin üzerini örtmekle, onun ilkelerini anayasamızdan çıkarmakla meşgulüz.
Ben bugün bu meşguliyeti düşünüyorum. Bu yoldaki çabaları düşünüyorum. Atatürk’ün ilke ve inkılâplarını düşünüyorum. Laik rejimi, cumhuriyeti düşünüyorum. Dünyaya henüz gelmemiş; ancak gelecek olan nesillerimi düşünüyorum.
Ve ben bugün ağlamak istiyorum!
***///***
Mehmet Şükrü Baş 24 Mart 2008 Elazığ Nurhak Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder