MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
mehmet_sukru_bas_mynet.com
ATATÜRK - ÇEK VE GÜNÜMÜZDEKİ GERÇEK
Atatürk bir gün yakın çalışma arkadaşlarıyla Beyoğlu'nda yeni açılan Turkuvaz isimli bir lokantaya gitti. Lokantanın sahibesi, Atatürk'ü karşısında görünce hemen özel bir masa hazırlamaya girişti. Ama Atatürk onu engelledi, bulduğu boş bir masaya ilişti. Modern görünümlü insanlar keyif içinde yemek yiyor, mekânın şıklığı dikkat çekiyordu.
Burada gördükleri çok etkilemişti Atatürk'ü... Böyle bir lokantanın
Yaşaması gerektiğini düşünerek kadına, 'Sizin için ne yapabilirim?' diye sordu.
Kadın da böyle bir lokali geliştirmek için çok para gerektiğini ama hiç parası kalmadığını anlattı.
Bunun üzerine, yaverinden çek karnesini istedi Mustafa Kemal ve o günler için hatırı sayılır miktarda bir para yazdı. Çeki kadına uzatacaktı ki tam bu sırada uzanan bir el, onun elini tuttu. Bu elin sahibi, genç bir doktor olan Reşid Galip'ti. Reşid Galib Atatürk'ün kulağına fısıldadı:
— Bu parayı vermemelisiniz efendim!
Şaşkınlıkla 'Neden?' diye sordu Atatürk...
— Çünkü bu para amaca uygun harcanmış olmaz!
'Allah, Allah...' diye söylendi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve genç adama çıkıştı:
— Benim param değil mi, nereye istersem oraya harcarım!
Genç doktor kibarca direndi:
— Hayır efendim, sizin paranız değil. Milletin parası... Size, sadece emanet o para!
Atatürk genç doktorun gözlerinin içine bakarak önce çeki yırttı, sonra da oturduğu yerden kalkarak mekândan ayrıldı, Ankara'ya döndü.
Birkaç gün sonra İstanbul'da kalan Reşid Galib'e bir telefon geldi.
Karşıdaki ses, 'Maarif Vekilliği'ne atandığını' (Milli Eğitim Bakanı)
müjdeliyordu.
***
Bu anı 1947'nin Kasım ayında Millet Dergisi'nde yayınlanmış.
Daha önce hiç duymadığımız bu öykü, Atatürk'ün ne kadar önemli bir devlet
adamı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Genç doktorun kendisine verdiği
dersi unutamamış, kızmak bir yana; onu Türk gençliğinin eğitiminden sorumlu
bir makama atamış.
Büyük önderi, saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz...
Ama o gün onun elini tutan genç doktoru da aynı sevgi ve saygıyla anmak istiyoruz. Keşke bugün de 'devlet Adamları'nın yanında birer Reşid Galib olsa... Ve onlar da trilyonlarca parayı; gözlerini kırpmadan restorasyona, arabalara, şatafata harcayabilen bu insanların ellerini tutup, engel olabilse...
Oysa ne bugünkü devlet adamları Atatürk kadar olgun, ne de bugünün
Aydınları Reşid Galib kadar cesur... (*)
***
Bu günkü devlet adamlarının Atatürk kadar olgun olmadıkları ve olamayacakları da kesindir.
Bu ülkenin aydınlarına gelince bu ülkede iki türlü aydın kaldı. Biri aydınlıklara düşman beyninde örümcekler yuva yapmış kendi çıkar ve ikbali için her türlü yalanı talanı meşru sayanlar, koltuklara, ikballere tapanlar. Diğeri de gerçekleri konuştukları için, doğruları yazdıkları için, Mustafa Kemal’in yolunda oldukları için ceza evlerinde gün sayanlar.
***
Şimdi bizlerde yurdun dört bir yanında zengine fakire seçim rüşveti olarak devlet malının talanını gördüğümüzde bu talanı yapan valinin veya kaymakamın veya belediye başkanının elini tutsak…..
“Hele durun arkadaş. Dağıttığınız bu mal beytülmaldir. Bu malda tüyü bitmemiş yetimin öksüzün hakkı vardır. Siz bu malı kendi çıkarınız için, siz bu malı iktidara gelmeniz veya iktidarda kalmanız için, siz bu malı saltanatınızın devamı için dağıtamazsınız diyerek ellerinden tutsak korumaları tarafından eşek sudan gelinceye kadar dövülür, hapislere atılır sürüm sürüm süründürülürüz. İşte o zaman bizde konuşmayız konuşmayanlar çoğaldıkça hak terazisi eğik olur, hak azalır, adalet azalır ve Türkiye bu günkü halini alır.
Bu ülkeye bir daha bir Atatürk gelmeyeceğine göre korkarım ki Raşit Galib’ler de gelmez olur. İşte o zaman da iş ehlinden çıkmış olur.
Ne diyelim Allah ülkemi ve ülkemi sevenleri korur inşallah!
(*)İnternetten Alıntı.
***///***
Mehmet Şükrü Baş // 11 Şubat 2009 // Elazığ Nurhak Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder