30 Mayıs 2010 Pazar

ATATÜRK'Ü SEVMİYORUM







MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
mehmet_sukru_bas@mynet.com

ATATÜRK'Ü SEVMİYORUM!






















Son günlerde Ulu Önder Atatürk’e gözle görülür olmasa da onun ilke ve inkılâplarına, onun manevi şahsiyetine bir saldırı var. Karanlık beyinlerin ve karanlık ruhların böyle bir çabaları var. Bu durum 25.06.2008 tarihinde yazdığım bir yazıyı akla getirdi. Tam yeri ve tam zamanıdır deyip bu yazıyı yeniden yayınlama ihtiyacı duydum.
Umarım maksat hâsıl olmuştur.
İşte o yazı;
***
Durun, sevgili okurlarım hele bir durun!..
Hemencik kızmayın bu sözler bana ait değil ben böyle bir sözü söyleyecek kadar insanlığımdan, Türklüğümden, kimliğimden, milliyetçiliğimden uzaklaşmadım. Ben bu sözü söyleyecek kadar basitleşmedim. Allah bana böyle bir sözü söyleteceğine canımı alsın daha iyi.

ATATÜRK AYDINLIKTIR, aydınlıklar sevilmez mi?
ATATÜRK HÜRRİYETTİR, hürriyetler sevilmez mi?
ATATÜRK CUMHURİYETTİR Cumhuriyet sevilmez mi?
ATATÜRK “ATA” dır, atalar sevilmez mi?

Damarında Türk kanı dolaşan, tarihini bilen, Çanakkale’yi, Dumlupınar’ı Sakarya’yı bilen bir insan Atatürk’ü nasıl sevmez?..
Düşmanı İzmir’de denize döken, bu ülkeyi düşmanlardan temizleyen Ulu Önder Atatürk’ü nasıl beğenmez?
Kafatasında bir nebze olsun beyin bulunan bir insan Ata’yı nasıl sevmez?.
***
Atatürk’ü kimler sevmez biliyor musunuz?
Kökeninin, nereden nasıl geldiğini, tarihini, kimliğini bilmeyenler, ileriyi ve geleceği görmeyenler…
Cumhuriyetin özelliğini ve güzelliğini idrak edemeyenler, karanlığa gönül verenler, kap kara düşünceliler..
Özgürlük diye bir yaşantıya ihtiyaç duymayanlar, sürekli birilerinin karşısında el bağlayıp divan duranlar, kula kulluk yapanlar…
Köle ruhlu insanlar…
Atatürk’ü sevmezler.
Çünkü!
Atatürk’ü anlayacak yürekleri, kafalarında beyinleri yoktur.
Zira Atatürk’ü anlamaya yürek ister, akıl ister, beyin ister.
***
Bundan birkaç yıl önceydi. Gaziantep’ten Elazığ’a geleceğim. Ne hikmetse Gaziantep’te Elazığ otobüs firmaları yok gibi. Komşu vilayetlere ait bir otobüse bindim. Yerim en arka sırada. Önümde bir karı koca yanlarında sonradan öğrendiğim kadarıyla ilköğretim 6.Sınıfta okuyan çok sevimli bir çocukları var. Çocuk yanımda oturuyor onunla sohbet ediyoruz. Maşallah çok zeki ve cin gibi ne soruyorsam doğru bir şekilde cevaplıyor derken bir soru daha sordum hay sormaz olaydım. “Atatürk’ü seviyor musun?” dedim. Hiç tereddütsüz “Hayır” dedi. “Neden?” dedim. “Atatürk dinimizi yasaklamışta ondan” cevabını verdi. Yıkılmıştım bu zeki çocuğun beyninin bazı karanlık ruhlar tarafından nasıl yıkandığına üzülmüştüm. Ona Atatürk’ü bir din düşmanı gösteren kara cahillerin varlığına üzülmüştüm. Böylesine zeki bir çocuğun Atatürk karşıtı olarak yetiştirileceğine üzülmüştüm.
***
Çocuğu yanıma aldım. Başını okşadım kendisine şanlı tarihimizi ve Atatürk’ü anlatmaya başladım. Çanakkale savaşını hikâyemsi bir şekilde anlatmaya çalıştım. Bu günlere Atatürk’ün sayesinde geldiğimizi Çanakkale’nin nasıl geçilmez kılındığını hikâye ettim. Atatürk olmasaydı camilerimizde baykuşların öteceğini, minarede çanların çalacağını, hürriyetimizin istiklalimizin, arımızın onurumuzun dahi olamayacağını anlattım. Yaklaşık 6–7 saat birlikte bir yolculuğumuz oldu. Elazığ’a geldiğimizde aynı soruyu çocuğa bir kere daha sordum hiç tereddüt etmeden “Atatürk’ü seviyorum” dedi.
Atatürk’ü seviyorum!..
Diyen o çocuğun gözlerinden öpüp otobüsten indim.
***
Son günlerde bazı cariye kılıklıların Atatürk için söylemeye dilimin varmadığı o talihsiz beyanı kullandıklarından bu olayı hatırladım. Onlara da birileri Atatürk’ü anlatabilseydi, Humeyni’yi anlatabilseydi, İngiliz ve Fransız zulmünü anlatabilseydi onlarda belki anlardı. Bu tür insanlar ne Atatürk’ü ne Humeyni’yi ne İngiliz’i, ne de Fransız’ı tanımayan insanlardır. Tanısalardı aradaki farkı anlardılar. Eğer ki kalplerinde Humeyni’ye ve Humeyni rejimine köle olma sevdası yatmıyorduysa onlarda Atatürk’ü tanır, Atatürk’ü tanımanın fazilet olduğunu, güzel ahlak olduğunu, hürriyet ve istiklal olduğunu anlarlardı.
Beğendikleri İngiliz ve Fransızların işgali altındaki ülkelerde doğan bebeklerin ise Ayşe-Fatma olamayacağını olsa, olsa Suzi veya Liz olacağını çok iyi bilirlerdi.
Kimileri diyor ki “Atatürk’ü sevmek gibi bir mecburiyetimiz mi var?”
Hayır, öyle bir mecburiyetiniz ve öyle bir ihtiyacınızda yok. Çünkü;
ATATÜRK’Ü SEVMEK MECBURİYET DEĞİL KEMALİYETTİR,
FAZİLETTİR,
HÜRRİYETTİR.

Bakınız sevgili kardeşim eğitimci şair ve yazar Dursun Elmas “Atatürk Olmasaydı” başlıklı bu muhteşem şiiriyle anlayanlar için bu konuyu ne kadar açık ve net bir şekilde gözler önüne seriyor.
***
ATATÜRK OLMASAYDI

Haçlı ruhu delirmişti
Koca çınar devrilmişti.
Bu yurt bile verilmişti,
Atatürk'üm olmasaydı.
**
Saldırmıştı koca düşman
Seyrindeydi bütün cihan.
Teslimdeydi Anavatan
Atatürk'üm olmasıydı.
**
Kahpe düşman gitmiyordu,
Zulüm bitmek bilmiyordu.
Ocağımız tütmüyordu
Atatürk'üm olmasaydı.
**
Silinmişti kimliğimiz,
Bozulmuştu birliğimiz.
Yok, olmuştu dirliğimiz
Atatürk'üm olmasaydı.
**
Bugünlere gelemezdik
Okul nedir bilemezdik.
Kitap yüzü göremezdik
Atatürk'üm olmasıydı.
**
Bayrak olmazdı gönderde
Çan çalardı minarede.
Baykuş öterdi camide
Atatürk'üm olmasaydı.
**
Şair kardeşim böyle diyor da biz ne diyoruz?...Bizde bir diyoruz ki!....

Atama dil uzatan babam olsa haşlarım,
Bakmam gözü yaşına, şeytan deyip taşlarım.
Benim için mukaddes, vatan bayrak ve atam.
Ya aptaldır ya hain bunlara dil uzatan.


***///***
Mehmet Şükrü Baş 20 Ekim 2009 Elazığ Nurhak Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder