MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
ATATÜRK VE MİLLETİN EFENDİSİ–1
Sevgili okurlarım!
Bir seneye yakın bir zamandır bu sütunda sizlere hitap etmekteyim. Eğer ki yazılarımı okuduysanız Atatürk’ün gönlümde bir sevda olduğunu, bu nedenle de sizlere defalarca Atatürk hakkında yazılar yazdığımı hatırlarsınız.
Elbette ki o yüce insanı tam olarak anlatmaya ne gücüm ne de kalemim yeter. Çünkü o tarihlere sığmayan bir liderdir. Bu sütunlara sığması mümkün müdür? Ancak biz onu gönlümüze sığdırdık; o bizim gönlümüzde, damarlarımızdadır.
Sözü uzatmadan sizlere İsmet Bozdağ’ın “Atatürk’ün Sofrası”ndan bir bölüm sunayım. Hep birlikte okuyalım devlet adamı nasıl olur, liderlik nasıl olur, dört yanı ateş çemberinde bir ülke nasıl kurtarılır? Okuyup da görelim.
*****
“Yardım et bana Nuri... Kaçalım köşkten...”
Onun bu içtenlikli isteğine karşı çıkmak, büyük haksızlık olacaktı.
"Tamam, sen planı hazırla, ben uygulamasını yaparım."
Atatürk ve Nuri Conker, birinin hazırladığı ötekinin uyguladığı plan sonunda Florya Köşkü'nün tüm nöbetçilerini atlattılar ve köşkten
kaçtılar. Altlarında, Nuri Conker' in bir arkadaşının arabası vardı. Eylül sonu sonbahar akşamının tadını çıkararak, Çekmece' ye doğru gidiyorlardı.
Birden Atatürk' ün gözleri akşam güneşi altında çift süren bir köylüye takıldı. Yaşlı bir adamdı bu. Sabanın sapına iyice yapışmış, toprakları yavaş yavaş deviriyordu. Fakat çiftin bir yanında öküz, bir yanında merkep vardı. Eşit güçlerle çekilmediği için saban yalpa yapıyordu.
Atatürk şoföre durmasını söyledi.
İndiler. Köylüye seslendi:
"Kolay gelsin Ağa!.."
Köylü bu sese başını çevirmeden karşılık verdi:
"Kolay gelsin."
"İşler nasıl Ağa? Bu yıl mahsulden yüzünüz güldü mü?"
Köylü isteksiz konuştu:
"Tanrı'nın gücüne gitmesin bey, bu yıl yufkaydı mahsul. Kabahatin açığı bizde, açığı yukarda! Biz geç davrandık, yukarısı da rahmeti esirgedi."
"Bakıyorum, sabanın bir yanında öküz, bir yanında merkep koşulu. Öküzün yok mu senin?"
"Var olmasına vardı ya, hıdrellezde vergi memurları sattılar."
"Hiç vergi memurları köylünün üretim aracını satar mı? Olmaz böyle şey! Muhtara şikâyet etseydin."
Köylü güldü:
"Muhtar başında deel miydi memurun, a bey?"
Atatürk dudaklarını dişleri arasında ezerek konuştu:
"Kaymakama gitseydin."
Köylü iyice güldü.
"Sen de benle gönül mü eyleyon beyim?" dedi.
Atatürk konuşmayı sürdürdü:
"E peki, İstanbul şuracıkta. Geleydin valiye anlataydın derdini. Onun
İşi bu değil mi?"
Köylü Atatürk' ün saflığına inanmış iyiden iyiye gülüyordu. Konuşmanın tadını çıkardığı için keyiflenmişti de biraz. Kestirip attı:
"Bırak şu sağırı Allasen, biz onun buralardan gelip geçtiğini çok gördük. Yakasına yapışsak acep derdimizi duyurabilir miyiz?"
Atatürk sordu:
"Adın ne senin Ağa?"
"Halil. Köylük yerde sorsan, Halil Ağa derler."
"Demek varlıklısın? Ağa dediklerine göre."
"Acık çiftimiz- çubuğumuz varken adımız ağaya çıkmış."
"Peki, Halil Ağa, bu senin işin beni bayağı meraklandırdı. Benim bildiğime göre, bir çiftçinin üretim aracı elinden alınmaz. Sen aldılar diyorsun.
Hadi kaymakam şöyle, vali böyle diyelim; e peki bir Başvekil İsmet Paşa var bilir misin?"
"Bilmez olur muyum, beyim?"
"Tamam, öyleyse, hemen her hafta İstanbul'a geliyor. Florya Köşkü' ne iniyor. Köşk de şuracıkta. Bir gün kapıda bekleseydin de derdini
dökseydin ona... Herhalde çaresini bulurdu."
"Sen benim konuşmamdan hoşlaştın, gönül eğliyorsun. Ama bak şimci, tutalım gittim vardım, beni o kapıya koymazlar ya. Tutalım
ki kodular, koskoca İsmet Paşa' mızı göstertmezler ya. Tut ki gösterdiler
ya ona halimi nasıl yanacağım hele; o sağırın sağırı! Heç işitmez beni..."
Nuri Conker, lafa karışmak istedi. Atatürk bir hareketiyle onu durdurdu.
"E peki, bakalım bu dediğime ne bulacaksın!" dedi.
"Atatürk koca yaz şuracıkta oturup duruyordu. Gitseydin, çıksaydın önüne, anlatsaydın halini. O da seni yüzüstü bırakacak değildi ya!"
Köylü iyice keyiflenmiş, gülüyordu.
"Sen ne diyorsun bey?" dedi.
"Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ümüzün yüzünü görmek için Peygamber gücü gerek. Hem, tut ki gördük. Yiyip içmekten, işinden gücünden başını kaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyirecek?"
-DEVAM EDECEK-
Mehmet Şükrü Baş 07 Kasım 2006 Elazığ Nurhak Gaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder