İnsanın doğup büyüdüğü, üzerinde yaşadığı, havasını teneffüs ettiği, binlerce şehidimin kanıyla renklenmiş al bayrağının altında serinlenmesi ve bu yere vatan demesi kadar mübarek bir duygu var mıdır acaba? İşte bu duyguları taşıyanlar Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da bizlere böyle mübarek bir vatan bırakmak için şahadet mertebesine erenler değil miydi?
Bütün şühedaya rahmetler olsun, mekânları cennet olsun.
İnsanoğlu, insansa duygusaldır. İnsanoğlu insansa vatanını, bayrağını, ulusunu sevendir. İnsanoğlu, insansa şehitlerine, kınalı kuzularına ağlamasını bilendir. Bu duygulardan uzaksa o insan değil sadece bir yaratıktır.
Bizler çocukluk ve gençlik yıllarımızda sadece kitapları tanıyorduk. Kitap okuyarak, ülkemizi ve bu dünyayı tanımaya çalışıyorduk. O zamanlarda şimdiki gibi geniş bir teknoloji ağı yoktu. Radyo televizyon yoktu, bilgisayar internet yoktu, ansiklopedi yoktu. Dahası okuyabilecek kitabımız yoktu. Her evde olmamasına karşın birkaç evde akülü radyolar vardı. Bu radyolarda skeçler dinlerdik, mikrofona uyarlanan tiyatro oyunlarını, parodileri dinlerdik. Paramız olunca sinemaya gider, tarihi filmleri izler, avuçlarımız sızlayana kadar alkışlardık. Meçhul kahramanları, şimal yıldızlarını, ya istiklal ya ölümdeki Fatoları, Şahin Beyleri…
Bu duygularla, bu sevda ile büyüdük. Vatanımızı canımızdan aziz, al bayrağımızı ya gelinliğimiz ya da kefenliğimiz kabul ettik.
***
TRT de yayımlanan “Kınalı Kuzular” dizisini izliyoruz. Ağlıyorum. Gözyaşlarımı görmesinler diye başımı çevirdiğimde oğlumu da, kızımı da ağlar görüyorum.
İşte o an gururlanıyorum.
Türklüğümle, insan oluşumla beş yaşındaki torunumun bayrağı ve Atatürk posterini gördüğü her yerde selam verişinden gururlanıyorum.
Vatan ne kadar sevilir, vatan için neler yapılır anlıyorum.
Tıpkı Kınalı Kuzuların yaptıkları gibi…
***
Bu dizinin bir bölümünde İstanbul’da yaşayan Türk asıllı Ermeni Doktor Dimitri ülkenin kurtuluşu için gönüllü olarak Çanakkale’ye gidiyor. Gittiği ilk gün kafile kafile revire getirilen yaralıları kurtarmak için, bir binbaşı ve bir yüzbaşı tabiple birlikte insan kurtarma mücadelesine giriyorlar. Bu sırada revire bir hasta geliyor. Doktor binbaşı, hastanın yanına gidiyor. Hasta, binbaşıya “Ya beni kurtar ya da öldür.” diyor. Doktor binbaşı erin kurtulamayacağını anlayınca sıhhiye erine ”Onu rahat edecek bir yere yatırın.” emrini verip ondan daha ağır yaralı başka bir erin yanına gidiyor. Az sonra ölen gencin başında ağladığını gören Doktor, Dimitri Binbaşıya tepki gösteriyor ve yanındaki yüzbaşıya “Hastayı ameliyata almadı, şimdi de başında oturmuş ağlıyor. Acaba o hasta kendi oğlu olsaydı böyle yapar mıydı?” sorusunu yöneltirken yüzbaşıdan kanını donduracak bir cevap alıyor:
“ Ölen yaralı genç zaten onun oğluydu.” diyor.
Doktor Dimitri bu fedakârlık karşısında daha da duygulanıyor. Neşter tutan Elleri ile gözyaşlarını silmeye çalışıyor.
Binbaşının üniversiteli oğlu, tepeden tırnağa al kanlarla kınalanmıştı babasının kucağında. Bildiğiniz gibi kına ya ellere ya da başa yakılır; ama Çanakkale’de yaşları l7–18 olan çoğunluğu lise ve üniversite öğrencisi olan Kınalı Kuzuların bütün bedenleri al kanlarla kınalanmış,
Al kanları onlara kına,
Vatana kurtuluş olmuştu.
Bu yüzden onlar gerçek kınalı kuzulardı.
O kına ki yerde kalmamış, rengi solmamış, bütün diriliği ile al bayrağımıza rengini vermiş, bayraklaşmıştı. Bu bayrak da, 253 bin vatan evladının canı pahasına bu ülkenin en ücra köşesine kadar göndere asılmıştı.
İşte bu ülke, bu kınalı kuzuların varlığı ile baba ile oğlunun aynı cephede, omuz omuza yedi düveli karşı savaşmasıyla kurtarılmıştı.
İşte bu Çanakkale bu kınalı kuzuların şahadetiyle geçilmez kılınmıştı.
Onlara minnettarız, onları unutmadık. Onları rahmetle, şükranla anıyoruz.
Ruhları şad olsun.
***
Günümüzde aynı duygular yaşandığı sürece, bu dizinin etkisinde kalan bir baba ve çocuklarının o günleri yaşarcasına ağlamasıyla bu ülke hep var olacaktır. Hiçbir güç, hiçbir ihanet bu duyguları silmeye yetmeyecektir.
Bu tür dizilerin çoğaltılması, kitapların yazılması, filmlerin yapılması çok yararlı olacak. Ülke sevdasını, bayrak sevdasını yeni nesillere şırınga edecektir.
Böyle olunca da, bu duygular silinmeyecek, bu mübarek şehitlerimiz karanfillerle süslü, menekşe kokulu cennet bahçelerinde huzur içinde uyuyacaklardır.
Rahmet olsun onlara, ruhları şad olsun…
***///***
Mehmet Şükrü Baş 12 Şubat 2007 Elazığ Nurhak Gazetesi
Bütün şühedaya rahmetler olsun, mekânları cennet olsun.
İnsanoğlu, insansa duygusaldır. İnsanoğlu insansa vatanını, bayrağını, ulusunu sevendir. İnsanoğlu, insansa şehitlerine, kınalı kuzularına ağlamasını bilendir. Bu duygulardan uzaksa o insan değil sadece bir yaratıktır.
Bizler çocukluk ve gençlik yıllarımızda sadece kitapları tanıyorduk. Kitap okuyarak, ülkemizi ve bu dünyayı tanımaya çalışıyorduk. O zamanlarda şimdiki gibi geniş bir teknoloji ağı yoktu. Radyo televizyon yoktu, bilgisayar internet yoktu, ansiklopedi yoktu. Dahası okuyabilecek kitabımız yoktu. Her evde olmamasına karşın birkaç evde akülü radyolar vardı. Bu radyolarda skeçler dinlerdik, mikrofona uyarlanan tiyatro oyunlarını, parodileri dinlerdik. Paramız olunca sinemaya gider, tarihi filmleri izler, avuçlarımız sızlayana kadar alkışlardık. Meçhul kahramanları, şimal yıldızlarını, ya istiklal ya ölümdeki Fatoları, Şahin Beyleri…
Bu duygularla, bu sevda ile büyüdük. Vatanımızı canımızdan aziz, al bayrağımızı ya gelinliğimiz ya da kefenliğimiz kabul ettik.
***
TRT de yayımlanan “Kınalı Kuzular” dizisini izliyoruz. Ağlıyorum. Gözyaşlarımı görmesinler diye başımı çevirdiğimde oğlumu da, kızımı da ağlar görüyorum.
İşte o an gururlanıyorum.
Türklüğümle, insan oluşumla beş yaşındaki torunumun bayrağı ve Atatürk posterini gördüğü her yerde selam verişinden gururlanıyorum.
Vatan ne kadar sevilir, vatan için neler yapılır anlıyorum.
Tıpkı Kınalı Kuzuların yaptıkları gibi…
***
Bu dizinin bir bölümünde İstanbul’da yaşayan Türk asıllı Ermeni Doktor Dimitri ülkenin kurtuluşu için gönüllü olarak Çanakkale’ye gidiyor. Gittiği ilk gün kafile kafile revire getirilen yaralıları kurtarmak için, bir binbaşı ve bir yüzbaşı tabiple birlikte insan kurtarma mücadelesine giriyorlar. Bu sırada revire bir hasta geliyor. Doktor binbaşı, hastanın yanına gidiyor. Hasta, binbaşıya “Ya beni kurtar ya da öldür.” diyor. Doktor binbaşı erin kurtulamayacağını anlayınca sıhhiye erine ”Onu rahat edecek bir yere yatırın.” emrini verip ondan daha ağır yaralı başka bir erin yanına gidiyor. Az sonra ölen gencin başında ağladığını gören Doktor, Dimitri Binbaşıya tepki gösteriyor ve yanındaki yüzbaşıya “Hastayı ameliyata almadı, şimdi de başında oturmuş ağlıyor. Acaba o hasta kendi oğlu olsaydı böyle yapar mıydı?” sorusunu yöneltirken yüzbaşıdan kanını donduracak bir cevap alıyor:
“ Ölen yaralı genç zaten onun oğluydu.” diyor.
Doktor Dimitri bu fedakârlık karşısında daha da duygulanıyor. Neşter tutan Elleri ile gözyaşlarını silmeye çalışıyor.
Binbaşının üniversiteli oğlu, tepeden tırnağa al kanlarla kınalanmıştı babasının kucağında. Bildiğiniz gibi kına ya ellere ya da başa yakılır; ama Çanakkale’de yaşları l7–18 olan çoğunluğu lise ve üniversite öğrencisi olan Kınalı Kuzuların bütün bedenleri al kanlarla kınalanmış,
Al kanları onlara kına,
Vatana kurtuluş olmuştu.
Bu yüzden onlar gerçek kınalı kuzulardı.
O kına ki yerde kalmamış, rengi solmamış, bütün diriliği ile al bayrağımıza rengini vermiş, bayraklaşmıştı. Bu bayrak da, 253 bin vatan evladının canı pahasına bu ülkenin en ücra köşesine kadar göndere asılmıştı.
İşte bu ülke, bu kınalı kuzuların varlığı ile baba ile oğlunun aynı cephede, omuz omuza yedi düveli karşı savaşmasıyla kurtarılmıştı.
İşte bu Çanakkale bu kınalı kuzuların şahadetiyle geçilmez kılınmıştı.
Onlara minnettarız, onları unutmadık. Onları rahmetle, şükranla anıyoruz.
Ruhları şad olsun.
***
Günümüzde aynı duygular yaşandığı sürece, bu dizinin etkisinde kalan bir baba ve çocuklarının o günleri yaşarcasına ağlamasıyla bu ülke hep var olacaktır. Hiçbir güç, hiçbir ihanet bu duyguları silmeye yetmeyecektir.
Bu tür dizilerin çoğaltılması, kitapların yazılması, filmlerin yapılması çok yararlı olacak. Ülke sevdasını, bayrak sevdasını yeni nesillere şırınga edecektir.
Böyle olunca da, bu duygular silinmeyecek, bu mübarek şehitlerimiz karanfillerle süslü, menekşe kokulu cennet bahçelerinde huzur içinde uyuyacaklardır.
Rahmet olsun onlara, ruhları şad olsun…
***///***
Mehmet Şükrü Baş 12 Şubat 2007 Elazığ Nurhak Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder