MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
ATATÜRK’TEN SONRA
Çankaya Köşkü’nde şehit yakınlarına iftar yemeği veren Cumhurbaşkanı Gül, çaprazındaki kadına da soruyor, “Peki sizin bir isteğiniz var mı?” Kadın başını kaldırıp öylece bakıyor.
Çünkü söylenenleri anlamıyor.
Çünkü o kadın Türkiye’de yaşıyor ama Türkçe bilmiyor.
O masada oturanlardan birisi Gül’ün kulağına eğilip “Sayın Cumhurbaşkanım o Türkçe bilmez.” Gül susuyor. Sonra da, “Peki o zaman tercüme edin söylediklerimi” diyor.
Sanırsınız o kadın bu topraklarda doğup büyümemiş bir Türk kadını değil o bir İngiliz, o bir Fransız yâda bir Alman.
İşte biz bugün devletin resmiyet kazanmış bir ayıbına şahit oluyoruz.
***
Ulu Önder Atatürk Genç Türkiye Cumhuriyetinin temelini attığında en büyük düşmanın “CEHALET” olduğunu görmüş “EN BÜYÜK TEHLİKE VE ENBÜYÜK DÜŞMAN CEHALETTİR GÖRÜLDÜĞÜ YERDE EZİLMELİDİR” Buyurmuştur.
O günden bu güne bu ülke yönetiminde bulunan muhtardan vekile, vekilden bakana kadar, müezzinden imama, eğitmenden öğretmene, kadar. Sanatkârdan tüccara kadar her insan bırakınız bu buyruğu yerine getirmeyi bu yüce buyruğa muhalif olmuşlardır.
İstisnalar kaideyi bozmasa da gerçek budur.
Çünkü imam imamlığını, öğretmen öğretmenliğini, amir amirliğini, memur memurluğunu tam olarak yapmamıştır.
1950’lerde başlayan çok partili dönemlerde ülke yönetimine talip olan (A) Partisi (B) Partisi (C) Partisine mensup her siyasetçi ülkesini müreffeh topluluklar seviyesine çıkarma yerine oy kaygısına talip olmuşlardır. Ulu Önder Atatürk’ün sarık ve takkeyi kaldırmasına rağmen sarık ve takkeliler her dönemde iktidarda ağırlık kazanmış söz ve yetki sahibi olmuşlardır.
Kızlarını sevgilisine mektup yazmaması için okula göndermeyen örümcek kafalılar tarihin her döneminde varlığını sürdürmüşlerdir.
Buda yetmemiş Atatürk’ü hedef alan eylem ve söylemleri ile adeta bir Atatürk düşmanlığı meydana getirmişlerdir. Ve bu günkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayıp ta TÜRKÇE bilmeyen bu topraklar üzerinde yaşayıp ta kendisini TÜRK görmeyen bir topluluğun varlığına sebep olmuşlardır.
***
Buda yeterli görülmemiş toplumu oluşturan bireylere dini siyasete alet ederek, dini duyguları ön plana çıkararak din ve inanç üzerinde siyaset yapılmış, rant sağlanmıştır.
El âlemin aydan döndüğü 21. Asra gelindiğinde bizi yönetenler bir sosyal ve hukuk devleti olan bu topluma ısrarla "Mahkemenin türbanla ilgili söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır." demesi ülkemizin içerisinde bulunduğu acınacak halin bir göstergesidir.
***
Bu günkü vahim tablo devletin Türkiye’de yaşayıp ta Türkçe öğretemediği insanlarımıza karşı görevini yapmamasından kaynaklanmaktadır.
Ben her zaman ve her zeminde gördüğüm her olumsuzlukta can ve malımıza musallat olan terörden tutunuzda sokaklara tükürenlere, gözünü kırpmadan insan öldürenlere, devlet malını zimmetine geçirenlere varıncaya kadar her çirkin hareketin temelinde cehaletin izlerini ararım.
Eğer ki bazı yobazların yerden yere vurmaya çalıştıkları, bazı münafıkların üzerinin örtülmesini istedikleri Ulu Önder Atatürk’ün cehaleti en büyük düşman olarak görme sebebini idrak edecek kapasiteleri olsaydı, cehalet görüldüğü yerde ezilir, bu gün bu ülke bu durumda olmazdı.
Ne okuma yazması olmayan insanlarımız,
Ne dünyayı hala öküzün boynuzunda gören yobazlarımız,
Ne ÖSS Sınavında “0” çeken otuz bin evladımız,
Nede bu cennet vatanı bölmeye çalışan hainlerimiz olmazdı.
Bunlar olmayınca da dünya şer ve ihanet ekseninden kurtulur bünyesinde bu kadar geniş kapsamlı kötülüğü ve pisliği barındırmazdı.
***//***
Mehmet Şükrü Baş 03 Eylül 2009 Elazığ Nurhak Gazetesi
Çünkü o kadın Türkiye’de yaşıyor ama Türkçe bilmiyor.
O masada oturanlardan birisi Gül’ün kulağına eğilip “Sayın Cumhurbaşkanım o Türkçe bilmez.” Gül susuyor. Sonra da, “Peki o zaman tercüme edin söylediklerimi” diyor.
Sanırsınız o kadın bu topraklarda doğup büyümemiş bir Türk kadını değil o bir İngiliz, o bir Fransız yâda bir Alman.
İşte biz bugün devletin resmiyet kazanmış bir ayıbına şahit oluyoruz.
***
Ulu Önder Atatürk Genç Türkiye Cumhuriyetinin temelini attığında en büyük düşmanın “CEHALET” olduğunu görmüş “EN BÜYÜK TEHLİKE VE ENBÜYÜK DÜŞMAN CEHALETTİR GÖRÜLDÜĞÜ YERDE EZİLMELİDİR” Buyurmuştur.
O günden bu güne bu ülke yönetiminde bulunan muhtardan vekile, vekilden bakana kadar, müezzinden imama, eğitmenden öğretmene, kadar. Sanatkârdan tüccara kadar her insan bırakınız bu buyruğu yerine getirmeyi bu yüce buyruğa muhalif olmuşlardır.
İstisnalar kaideyi bozmasa da gerçek budur.
Çünkü imam imamlığını, öğretmen öğretmenliğini, amir amirliğini, memur memurluğunu tam olarak yapmamıştır.
1950’lerde başlayan çok partili dönemlerde ülke yönetimine talip olan (A) Partisi (B) Partisi (C) Partisine mensup her siyasetçi ülkesini müreffeh topluluklar seviyesine çıkarma yerine oy kaygısına talip olmuşlardır. Ulu Önder Atatürk’ün sarık ve takkeyi kaldırmasına rağmen sarık ve takkeliler her dönemde iktidarda ağırlık kazanmış söz ve yetki sahibi olmuşlardır.
Kızlarını sevgilisine mektup yazmaması için okula göndermeyen örümcek kafalılar tarihin her döneminde varlığını sürdürmüşlerdir.
Buda yetmemiş Atatürk’ü hedef alan eylem ve söylemleri ile adeta bir Atatürk düşmanlığı meydana getirmişlerdir. Ve bu günkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayıp ta TÜRKÇE bilmeyen bu topraklar üzerinde yaşayıp ta kendisini TÜRK görmeyen bir topluluğun varlığına sebep olmuşlardır.
***
Buda yeterli görülmemiş toplumu oluşturan bireylere dini siyasete alet ederek, dini duyguları ön plana çıkararak din ve inanç üzerinde siyaset yapılmış, rant sağlanmıştır.
El âlemin aydan döndüğü 21. Asra gelindiğinde bizi yönetenler bir sosyal ve hukuk devleti olan bu topluma ısrarla "Mahkemenin türbanla ilgili söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır." demesi ülkemizin içerisinde bulunduğu acınacak halin bir göstergesidir.
***
Bu günkü vahim tablo devletin Türkiye’de yaşayıp ta Türkçe öğretemediği insanlarımıza karşı görevini yapmamasından kaynaklanmaktadır.
Ben her zaman ve her zeminde gördüğüm her olumsuzlukta can ve malımıza musallat olan terörden tutunuzda sokaklara tükürenlere, gözünü kırpmadan insan öldürenlere, devlet malını zimmetine geçirenlere varıncaya kadar her çirkin hareketin temelinde cehaletin izlerini ararım.
Eğer ki bazı yobazların yerden yere vurmaya çalıştıkları, bazı münafıkların üzerinin örtülmesini istedikleri Ulu Önder Atatürk’ün cehaleti en büyük düşman olarak görme sebebini idrak edecek kapasiteleri olsaydı, cehalet görüldüğü yerde ezilir, bu gün bu ülke bu durumda olmazdı.
Ne okuma yazması olmayan insanlarımız,
Ne dünyayı hala öküzün boynuzunda gören yobazlarımız,
Ne ÖSS Sınavında “0” çeken otuz bin evladımız,
Nede bu cennet vatanı bölmeye çalışan hainlerimiz olmazdı.
Bunlar olmayınca da dünya şer ve ihanet ekseninden kurtulur bünyesinde bu kadar geniş kapsamlı kötülüğü ve pisliği barındırmazdı.
***//***
Mehmet Şükrü Baş 03 Eylül 2009 Elazığ Nurhak Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder