MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
Gazeteci Yazar
Elazığ Nurhak Gazetesi Yazarı
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Bugün 18 Mart Çanakkale Şehitlerini anma günü,
Bugün göğsünde vatan ve millet sevdası fışkıran bir avuç inananın “Kazanılamaz” denilen ancak bedelini kanlarıyla ödeyerek kazandıkları mübarek bir zaferin 95. yıldönümünü,
Necip milletime kutlu olsun.
Bugün tarihe bir göz attık. Yedi düvelin Çanakkale önünde Türk’ü haritadan silip yok edebilmek için bir araya geldiklerine şahit olduk. Yine o yedi düvelin bu mübarek toprakları almak için geldiklerini ve geldikleri gibi de gittiklerini gördük.
İsterseniz o günlere yeniden dönelim.
***
Yıl 1915, aylardan Ocak. Yer Çanakkale. Denizde sayısız İngiliz ve Fransız filosu, İtilaf Devletlerinin, bir ulusu tarihten silmek, can damarı olan boğazlarını ele geçirmek adına bir araya gelmiş yarım milyondan fazla askeri gücü. Akif'in deyimi ile “Hayâsız bir akın, hayâsız bir ordu.”
Ve hayâsız bir savaş. O dönemin en modern silahı ile donatılmış savaş gemileri. Ve bu gemiler içerisinde her milletten, her devletten bir araya gelmiş haçlı askerleri. Söz konusu bu gemiler o dönemin en büyük savaş gemileri, en son silah ve mühimmatla donatılmış. Güvertesinde İki taraflı mübarek toprağımıza çevrili ateş kusan, kan kusan, uzun namlulu ölüm kusan topları.
***
Karşı cephede sabah üzüm hoşafı öğlen yok akşam yine şekersiz üzüm hoşafı ve elinde çakaralmaz tüfeği ile üste yok, başta yok. Yokluklar içerisinde on beş - on yedi yaşlarında lise öğrencileri kınalı kuzulardan müteşekkil bir nesil. Akif’in dediği gibi; “Sanki Asım’ın nesli….”
Asım'in nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
İşte o Asım’ın nesli böylesine devasa bir gücün karşısında boyun eğmedi. Çünkü hiçbir güç ona bu güne kadar boyun eğdirememişti. Bu ruhla “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” dedi ve Çanakkale geçilmedi. Baba ocağından, Ana kucağından, yar kucağından cepheye koşan çoğunluğu lise öğrencisi 253 bin kınalı kuzudan hiç birisi geri dönmedi. Hepsi şahadet şerbetini içti ama vatanına göz koyan düşmanına Çanakkale’yi geçirtmedi.
Çünkü onlara Ulu Önder Atatürk “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum” demişti. Atatürk gibi dünyada eşi ve benzeri olmayan bir komutan bu emri verirde o ana kuzuları, o kınalı kuzular bu emri yerine getirmez miydi?
İşte onlar bu emri tereddütsüz yerine getirdiler.
Bu emri yerine getirmekle gelecek nesillerin ar ve namusunu kurtardılar, onlara kanları ile yoğrulmuş bir toprak, al kanları ile renklendirilmiş mübarek bir bayrak bıraktılar.
Ve bedelini kanlarıyla ödediler.
Bizlere sahiplenmemiz gereken bir Çanakkale ruhu bıraktılar.
***
Ne yazık ki!..
O günün devasa savaş gemileri ve en modern silahları ile bire on insan gücü üstünlüğü ile Çanakkale’yi geçemeyenler bu gün kirli paraları ile mukaddes topraklarımızı elde ettiler.
İşte sözlerimizi doğrulayan gerçeklerin bazıları!...
***
Güvenlik sistemimizin beyni olan Türk Telekom’u Araplar,
Telsimi İngilizler,
Adabank ile Türkiye Finans’ı Kuveytliler
Petkim’i Ermeniler,
Başak Sigorta, İzocam, Döktaş ve TEB’i Fransızlar
Denizbank’ı Belçikalılar,
Finansbank ile Alternatif Bank’ı Yunanlılar.
Oyakbank’la Dış Bank’ı Hollandalılar,
Şekerbank’ı Kazaklar,
Kuşadası Limanını ile Citibank’ı İsrailler,
İzmir Limanını Hong Konglular,
İETT Garajını Dubaililer. Satın aldılar.
(Liste uzayıp gidiyor)
***
O gün 18 Mart 1915’ti o günlerde can veriyorduk ama vatanın bir çakıl taşını vermiyorduk.
Ya bugün?
Bu gün dost düşman demeden ucuz paha demeden yüz binlerce şehidimizin canları, kanları pahasına verilmemiş topraklarımızı parsel parsel satıyoruz.
Yetmiyor!...
Cumhuriyetimizin kuruluşu ile birlikte insanlarımızın alın teri ile kurdukları altın yumurtlayan tesislerimizi de bir koli yumurta fiyatına onlara ikram ediyoruz.
Söyleyecek söz, yazacak kelime bulamıyorum.
Sadece ağlamak istiyorum...
Ve o mübarek Çanakkale ruhunu arıyorum.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 18 Mart 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder