MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
ATATÜRK KAÇ DÜVELLE SAVAŞTI?
Babalarımız, dedelerimiz Atatürk’ün yedi düvelle savaştığını söylerlerdi. Onların bu söylemlerini Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da onunla silah arkadaşlığı yapan gazilerimizden de duyduk. Tarih kitaplarından da okuduk ve bu sözün doğruluğuna inandık.
Ancak Ulu Önder Atatürk’ün savaştığı önemli bir cephe daha vardı ki onu zaman zaman es geçtik. Bu cephe “Cehalet ve yobazlık cephesi” idi.
***
Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurduğu zaman “En büyük düşman cehalettir, görüldüğü yerde ezilmelidir” demişti. Ve o Atatürk yedi düvelle savaşırken içeride de bu korkunç düşmanla, cehaletle savaşmıştı. Bu savaş sonucu tekke ve zaviyeler kapanmış, yeni yazının kullanımı ile yurdun dört bir yanında okullar açılmış ve Atatürk’ün tayin ettiği Cumhuriyetin ilk öğretmenleri yeni nesiller yetiştirme yoluna gitmişlerdi.
Bu gün o nesillerin yetiştirdiği öğretmenler, valiler, kaymakamlar subaylar, hâkimler, savcılar doktorlar, mühendisler, akademisyenler Cumhuriyetin sarsılmaz birer bekçisi olarak ellerinde yanan Atatürkçülük meşalesiyle nöbet tutmaktadırlar. Bu nöbet ilelebet tutulacak hiçbir karanlık güç hiçbir örümcek kafa cumhuriyete zeval veremeyecektir.
Okullarımızda ulusal bayramlarda mini mini yavrularımızın ellerinde heyecanla, gururla salladıkları ay-yıldızlı bayrağımız ilelebet gözlerimizi yaşartacak, bizleri gururlandıracaktır. Bu mini mini yavrularımız yarının Türkiye’sinde söz sahibi Atatürkçü idarecilerimiz olacaklardır.
***
Atatürk’ün “Cehalet en büyük düşmanımızdır, görüldüğü yerde ezilmelidir.” demesine rağmen biz yüz yıllık bu süreçte hala cehaleti ezemedik, ezmeden öte dal budak salarak büyümesine zemin hazırladık. Çünkü cehaleti yenmek sanıldığı gibi kolay değildir. Cahil cesur olur, cahil inat olur, cahil yobaz olur, cahil üfürükçü olur, cahil sinsi ve görünmez olur, cahil kaba ve hain olur, cahil kırıcı olur. Cahil küfrü inat olur.
Cehaletin okulu olmadığı gibi derecesi de yoktur. Nice okumuş aydınlar, poflar, yazarçizerler, hatta devlet adamları cahilliklerinden ötürü bulunduğu yere yaşadığı ülkeye zarar vermişlerdir.
Ancak bir hususun iyice bilinmesi gerekir ki Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti ayakta kaldıkça o da ayakta kalacak ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ilelebet yaşayacaktır.
Bütün şeriat özlemlerine rağmen, bütün hurafe ve gericiliğe rağmen Cumhuriyetin kılına hiçbir zeval gelmeyecek ona hiçbir karanlık güç gölge edemeyecektir.
Buna hiçbir insani gücün, hiçbir tarikatın, hiçbir siyasinin, hiçbir şeyhin, hiçbir müridin gücü yetmeyecektir.
Türk Milleti Cumhuriyetin kurulmasıyla üzerinden çıkardığı fesi ve kara çarşafı, asla ve asla bir daha giyemeyecektir.
Biz bu gün bütün olumsuzluklara rağmen, yıllardan beri bazı karanlık güçlerin çabalarına rağmen, Atatürk’ün cehaletle olan savaşını da kazandığını ve bizlere bu günkü bağımsız TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ bıraktığını, ay-yıldızlı bayrağımın nazlı nazlı gönderinde dalgalandığını büyük bir mutlulukla görüyor ve bu armağana sahip çıkacağımıza ant içiyoruz.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 19 Nisan 2007 Elazığ Nurhak
Ancak Ulu Önder Atatürk’ün savaştığı önemli bir cephe daha vardı ki onu zaman zaman es geçtik. Bu cephe “Cehalet ve yobazlık cephesi” idi.
***
Atatürk Türkiye Cumhuriyetini kurduğu zaman “En büyük düşman cehalettir, görüldüğü yerde ezilmelidir” demişti. Ve o Atatürk yedi düvelle savaşırken içeride de bu korkunç düşmanla, cehaletle savaşmıştı. Bu savaş sonucu tekke ve zaviyeler kapanmış, yeni yazının kullanımı ile yurdun dört bir yanında okullar açılmış ve Atatürk’ün tayin ettiği Cumhuriyetin ilk öğretmenleri yeni nesiller yetiştirme yoluna gitmişlerdi.
Bu gün o nesillerin yetiştirdiği öğretmenler, valiler, kaymakamlar subaylar, hâkimler, savcılar doktorlar, mühendisler, akademisyenler Cumhuriyetin sarsılmaz birer bekçisi olarak ellerinde yanan Atatürkçülük meşalesiyle nöbet tutmaktadırlar. Bu nöbet ilelebet tutulacak hiçbir karanlık güç hiçbir örümcek kafa cumhuriyete zeval veremeyecektir.
Okullarımızda ulusal bayramlarda mini mini yavrularımızın ellerinde heyecanla, gururla salladıkları ay-yıldızlı bayrağımız ilelebet gözlerimizi yaşartacak, bizleri gururlandıracaktır. Bu mini mini yavrularımız yarının Türkiye’sinde söz sahibi Atatürkçü idarecilerimiz olacaklardır.
***
Atatürk’ün “Cehalet en büyük düşmanımızdır, görüldüğü yerde ezilmelidir.” demesine rağmen biz yüz yıllık bu süreçte hala cehaleti ezemedik, ezmeden öte dal budak salarak büyümesine zemin hazırladık. Çünkü cehaleti yenmek sanıldığı gibi kolay değildir. Cahil cesur olur, cahil inat olur, cahil yobaz olur, cahil üfürükçü olur, cahil sinsi ve görünmez olur, cahil kaba ve hain olur, cahil kırıcı olur. Cahil küfrü inat olur.
Cehaletin okulu olmadığı gibi derecesi de yoktur. Nice okumuş aydınlar, poflar, yazarçizerler, hatta devlet adamları cahilliklerinden ötürü bulunduğu yere yaşadığı ülkeye zarar vermişlerdir.
Ancak bir hususun iyice bilinmesi gerekir ki Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti ayakta kaldıkça o da ayakta kalacak ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ilelebet yaşayacaktır.
Bütün şeriat özlemlerine rağmen, bütün hurafe ve gericiliğe rağmen Cumhuriyetin kılına hiçbir zeval gelmeyecek ona hiçbir karanlık güç gölge edemeyecektir.
Buna hiçbir insani gücün, hiçbir tarikatın, hiçbir siyasinin, hiçbir şeyhin, hiçbir müridin gücü yetmeyecektir.
Türk Milleti Cumhuriyetin kurulmasıyla üzerinden çıkardığı fesi ve kara çarşafı, asla ve asla bir daha giyemeyecektir.
Biz bu gün bütün olumsuzluklara rağmen, yıllardan beri bazı karanlık güçlerin çabalarına rağmen, Atatürk’ün cehaletle olan savaşını da kazandığını ve bizlere bu günkü bağımsız TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ bıraktığını, ay-yıldızlı bayrağımın nazlı nazlı gönderinde dalgalandığını büyük bir mutlulukla görüyor ve bu armağana sahip çıkacağımıza ant içiyoruz.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 19 Nisan 2007 Elazığ Nurhak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder