MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
CUMA VAAZLARI
Geçen haftaki Cuma günü Ramazan ayının ilk cumasıydı. Cuma namazı için bütün camilerimizde olduğu gibi İzzet paşa Camii de tıklım tıklım doluydu. Kürsüde ilimizin çok değerli müftüsü Sayın Ömer Kocaoğul vardı. Sayın Müftü bir adres tarif eder gibi cennete gidiş yolunu tarif ediyordu. Bu güne kadar duyduğumuz vaazlardan farklı bir vaazla ap açık bir şekilde Müslümanlığın tarifini yapıyordu. Müslüman nasıl olmalı, nasıl davranmalı? Sorularına net ve dos doğru cevaplar veriyordu.
İnsanların bu sapık dünyada yollarını şaşırmamaları, doğru ve dürüst olabilmeleri için onlara öğütler veriyordu. Çünkü Peygamberler peygamberi Resulümüz “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.” buyurmuştu. Oda bu buyruğa uyarak, bu millete kılavuzluk ediyor yol gösteriyordu.
O gün ülkemizde olduğu gibi şehrimizde de Cuma namazı ibadeti bütün camileri tıklım tıklım doldurmuştu. Elbette ki buraya gelenler oruçluydu, elbette ki buraya gelenler Allah’ın emirlerini yerine getirmek için camilerimizi doldurmuştu. Elbette ki buraya gelenler kulluk görevlerini yapmak için buraya arınarak gelmişlerdi.
***
Buraya kadar olan gelişmeler camilerimizi dolduran insanlarımızın kulluk görevlerini yapmaları için bir faraziye ve Allah’a karşı sorumluluklarının bir gereği idi.
Peki, bu topluluğun vatandaşlık görevi, bu ülkeye karşı sorumlulukları ve cemiyete borçları yok muydu?
Elbette ki vardı!
Neydi bunlar?
Bütün bunların cevabı Sayın müftümüzün verdiği o muhteşem, o duygulu ve gözlerimizi yaşartan vaazında söyledikleriydi.
Eğer ki bu millet buraya iyi bir “KUL”, iyi bir “VATANDAŞ”, iyi bir “MÜSLÜMAN” olabilmeleri için gelmişlerdiyse demek ki o halde kurtuluşa ve felaha ermiş, üzerlerindeki kirlerden arınarak gelmiş bir cemiyet konumundaydık. Çünkü İyi bir kul ve iyi bir vatandaş haliyle iyi bir Müslüman konumundadır.
***
Hal böyle iken dışarıda gördüğümüz onca rezaletlerin, kapkaçların, cinayetlerin, yalanların, talanların, ihanetlerin ismi nedir?
Müslüman yalan söyler mi?
Hâşâ!
Müslüman kapkaç yapar mı?
Hâşâ!
Müslüman hile yapar, Müslüman hırsızlık yapar, Müslüman Müslüman’ı dolandırır ve kandırır mı?
Hâşâ!
Müslüman vatanına, ulusuna ihanet eder mi? Müslüman, Müslüman’ı katleder mi?
Bin kere hâşâ!
***
O halde aradaki bu tezadı bilen var mı neden kaynaklanıyor bu kadar kokuşmuşluk, bu kadar güvensizlik bu kadar laubalik?
Bilen yok!..
Camiye bakıyorsunuz tıktım tıklım. Her kes inançlı herkes sadık, herkes emin. İnsanlık kurtuluşta, insanlık refah içinde insanlık güvende!
Dışarıya çıkıyorsunuz başka bir dünya başka bir cemiyet. Camideki topluluktan eser yok.
Biri birine güven vermeyen, biri birinin yardımına gitmeyen, biri birinin kuyusunu kazan, biri birini dolandıran, kandıran, biri birine ihanet eden, bünyesinde Müslümanlığın “M”sini bile barındırmayan, canından bezgin, cemiyete kırgın, her türlü ihanetin ve şerrin içerisinde yer alan şeytanın yol arkadaşı bir toplum.
Hiç kimse bu toplumsal hastalığa bir çare bulamıyor hiç kimse sağlıklı bir reçete yazamıyor.
***
Efendimize (S.A.V.) ‘mümin kimdir?’ diye sormuşlar.
Nebiler nebisi:
“İnsanların, elinden ve dilinden emin olduğu kimse!”dir buyurmuş.
***
Bu buyruk üzerine dönüp de insanların eline, diline bakıyoruz…
Ellerin haramda, dillerin yalanda, kalplerin riyada, gözlerin zinada olduğunu görüyor ve şaşırıp kalıyoruz...
Anlayabilene aşk olsun.
İşte böyle bir duyguyu yaşamış olmalı ki sevgili şair ve yazar dostum Fikret Oğuztürk bakın nasıl taraf etmiş bizi…
SEN DE GİDERSİN!
Ecel sonunda çalar kapını
Sanma ki paranı sayar gidersin
Mezarcı sallarken kürek sapını
Yalnızca toprağa doyar gidersin
Bin bir desiseyle halktan çarptığın
Düşmanın kesilir elden kırptığın
İmdadına gelmez çalıp çırptığın
Hayır elbiseni soyar gidersin
***
NOT Bu yazı görülen lüzum üzerine 21 Eylül 2007 tarihli yazının tekrarıdır.
Mehmet Şükrü Baş 20 Ağustos 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi
***///***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder