MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
DÜNYADAKİ YERİMİZ BELLİ
YA AHİRETTEKİ YERİMİZ?
Geçen gün bilgisayarımın başında gazeteme göndereceğim köşe yazımı yazarken bizim hanım “Sana bir şey söyleyeyim mi?” dedi. “Hayırdır söyle bakalım” dedim. Hanım bir müddet düşündü “Oruçlu oruçlu yazı yazma başına işler alırsın bir sobalı evimiz var onu da satar tazminat ödersin” dedi.
“Neden?” Dedim…
“Bilmem benden söylemesi” dedi.
***
Belki de hayatımda ilk defa hanıma hak verdim. Peki, ne yazayım diye düşünürken “Ramazan’la ilgili bir şeyler yazayım” dedim. Dememle birlikte de vaz geçtim. Çünkü bu mübarek ayda ramazan’la ilgili yazı yazmayan hiç kimse kalmadı. Herkes Ramazan’la ilgili ya yazı yazdı, yâda Ramazan’ın feyzinden bereketinden, insanlar üzerindeki etkisinden bahsetti.
Bu ramazanda kimisi zam yaptı kimisi nutuk attı.
Yazı arşivime girdim 2008 tarihinde yazdığım bir yazı dikkatimi çekti. Her türlü sahtekârlığın, her türlü kalpazanlığın yaşandığı dünyamızda belki ibret alınır, belki tedbir alınır düşüncesiyle o yazıdan birkaç paragrafı sütunuma alma ihtiyacı duydum.
İnşallah birilerinin nasırına basmamış olurum.
İşte o tarihli bir haber:
***
“Türkiye’nin dünya devletlerine sahte mal sürümünde dünya devletleri arasında Çin’den sonra geliyormuş.”
Yani sahtekârlıkta Çin birinci, Türkiye ikinci imiş!
İsterseniz devam edelim o günkü yazımıza;
***
Bu ülkede istenildiği kadar sahte bal, sahte reçel, sahte helva, sahte çikolata, sahte sucuk varmış.
Bu ülkede sahte doktor, sahte avukat, sahte imam, sahte kaymakam, sahte vekil, sahte polis ve sahte öğretmenlerde varmış.
Bitti mi? Hayır!..
Sahte diploma, sahte ehliyet, sahte pasaport, sahte kimlik, sahte karne gibi belgelerimiz de varmış.
Yine bitmedi!...
Gıdaya sahtekârlık bulaşır da içeceklerimize bulaşmaz mı?
İsterseniz onları da sayabiliriz.
Sahte süt, sahte kola, sahte rakı, sahte viski gibi içeceklerimiz de sahtecilikten nasibini aldılar. Daha on binlerce ansiklopedik sahtekârlıklarımızı sıralayabiliriz.
Sahte dostlukları, sahte gülücükleri, sahte sözleri, sahte yüzleri saymazsak da olur.
Çünkü yasalardaki boşluklar ve caydırıcı cezaların bulunmaması sebebiyle işini bilenler ülkeyi sahtekârlar cennetine çevirdiler.
Sahtekârlık olur da kaçakçılık olmaz mı?
Elbette ki kaçakçılıkta da başrollerdeyiz.
Başta o meşhur vergi kaçakçılığımız olmak üzere, kaçak benzin, kaçak mazot, kaçak çay, kaçak şeker, kaçak sigara, kaçak elektrik, kaçak su ve daha binlercesi.
***
Hangi pencereden, hangi gözle bakarsanız bakınız; ülkemizde bir sahtekârlık furyasıdır gidiyor. Niye gitmesin ki? Herhangi bir cezai müeyyidesi yok ki. Yapanın yanına kâr kalan, getirisi bol bir meslek halini aldı bu iş. Zaten büyüklerimizde “Benim memurum işini bilir.”, “İş bilenin kılıç kuşananın.”, “Minareyi çalan kılıfını hazırlar.” dememişler miydi? O halde neyin hesabını yapıyoruz ki?
Ortam müsait, gidişat müsait, yol müsait, yordam müsait. Hele hele “Devlet malı deniz, yemeyen keriz.” gibi tarihi bir atasözümüz var ki değme gitsin.
***
Bu ülkede üzülerek ifade edeyim ki olanlar namuslu vatandaşa oluyor. Bu ülkede namusuyla yaşamak, hak ve hukuka saygılı olmak kadar zor hiçbir şey yok.
Ahlakın, faziletin, dürüstlüğün aptallıkla adlandırıldığı bir ülke,
Siz Şener Şen'in "Namuslu" filmini seyrettiniz mi? Ne diyordu Şener Şen'e rüşvet teklif eden müteahhit:
"Ne bileyim namuslu olduğunu namussuzun!"
Bu ifade ile ülkemizdeki namus mefhumu ne güzel ifade ediliyor değil mi?
Yine büyük devlet adamlarımızdan İsmet İnönü'nün hafızalarda yer eden bir sözü vardı: "Bir ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke düzelemez." Bu ifade de namussuzların ne kadar cesur olduğunu göstermiyor mu?
***
Bir toplumun bu kadar hızla çöküntüye gitmesinin sebeplerini araştıran, bunlara bir çözüm üreten, dahası toplumun namus değerlerinin yükselmesine vesile olacak girişimlerde bulunan birilerine rastlamak mümkün mü? Herkes bir an önce köşeyi dönme, keseyi doldurma çabasında. Eskiden "Et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?" gibi suallerle karşılaşırdık.
Sahi tuz kokunca ne yapılır?
Sahtekârlıkta dünya ikinciliğimiz vatana millete hayırlı olsun.
Birinciliğimiz yakındır inşallah!
Ne diyelim Allah sonumuzu hayır eylesin.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 27 Ağustos 2010 Malatya Hâkimiyet Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder