mehmet_sukru_bas@mynet.com
ACABA UTANDIK MI?
Geçen haftanın en buruk ve en utanç verici haberi neydi biliyor musunuz?
“O öldü Türkiye utandı” başlığı ile verilen bir haberdi. Bu habere göre Tekirdağ Lisesinde ücretli öğretmenlik yapan evli ve iki çocuk babası 44 yaşındaki bir öğretmenimizin 40 lira ücretle kitap taşıdığı sırada kalp krizi geçirip ölmesiydi.
Zavallı öğretmenim.
Cidden utanılacak bir haber. Özellikle insanlarımızın yediği önünde yemediği arkasında kişi başına düşen 12 bin dolar gayri safi hâsıla ile ülkem insanının lale devrini yaşadığını iddia edenlerin daha çok utanması gereken bir haber.
Sosyal devlet olma adına utanmamız gereken bu olaydan acaba utandık mı?
***
Daha da ötelere gidiyoruz.
Eskişehir’de bir İlköğretim okulunda beslenme saatinde öğrenciler evlerinden getirdikleri yiyecekleri yiyiyorlar. Bir kız çocuğunun yiyeceği yok. Her gün arkadaşlarına bakıyor. Bu durum öğretmeninin dikkatini çekiyor ve çağırıyor kız çocuğunu yanına:
“Kızım sen neden beslenmeni çıkarmıyorsun?” diyor.
Kız çocuğu ağlamaklı bir sesle “aç değilim öğretmenim” diyor. Öğretmen tatmin olmuyor bu cevapla zorluyor kızı ve o kız gözlerinden billur gibi gözyaşlarını dökerek “beslenmem yok ki” öğretmenim diyor. Babasının bir kaza sonucu yatalak olduğunu annesinin gündelikçilik yaptığını kendisinden başka iki kardeşinin daha olduğunu söylüyor. Bu kez öğretmenin gözleri doluyor, dudakları titriyor gözyaşlarını göstermemek için dışarı bakar gibi yapıyor ve o öğrenciye “Benden ne istiyorsun kızım sana ne alayım” diyor. Ve o kız çocuğu öğretmeninde ne istiyor biliyor musunuz? Her gün arkadaşlarının yanı başında yedikleri ancak kendisinin yiyemediği salatalığı arzuluyor “Salatalık isterim öğretmenim” diyor.
Hatırıma Başbakanımızın her nikâhta “Üç çocuk yapın” önerisi geliyor. Her halde Başbakanımız bu öneriyi tuzu kurulara yapıyor olsa gerek.
***
Daha da ileri bir tarihe gidiyoruz. “Soğuk bir şubat günü, bugün yine erken uyanmış, yine erkenden sokağa çıkmıştım. Biz emeklilerin ek bir işleri, gidecek bir yerleri de yoksa kış mevsimi daha da çekilmez oluyor. Günün erken saatleri hava oldukça soğuk, karlar yağıyor başımıza. Ellerim paltomun cebinde, başımda kalınca bir bere kulaklarımı bile kapatıyor. Buna rağmen üşüyorum. Birden karşımda 8–9 yaşlarında bir kız çocuğu beliriyor. Ellerinde sıkı sıkıya tuttuğu birkaç selpak mendil, üzerinde belini kapatacak şekilde kısa ve yırtık bir kazak. Üşüyen ve titreyen elleri ile tuttuğu mendilleri bana doğru uzatıp;
‘Amca ne olur bir mendil alsana.’ diyerek adeta yalvarıyordu. Üşüdüğü körpe bedeninin şubat soğuğuna dayanamadığı dilinin pelteleşmesinden anlaşılıyordu. O anda karşımda oğullarımı, kızımı, torunlarımı gördüm, yıllar öncesi kendimi gördüm. Onlar da üşüyordu, ben de üşüyordum.
‘Ver kızım iki mendil.’ dedim. Parasını verdim, mendilleri elime aldığımda elimde bir ağırlık hissettim. O iki mendil taşıyamayacağım bir yük gibiydi. Bu yükü kaldıramayacağımı anladım ve o iki mendili tekrar o kızcağıza uzattım. ‘Al kızım! Ceplerim dolu, koyacak yerim yok.’ dedim.
Kız garip garip yüzüme baktı, belli ki utanıyordu...
Oysa onun utanması değil benim utanmam gerekiyordu. Ne yazık ki bende utanamıyordum.”
***
Bu kız ve bu kızımız gibi milyonlarca yavrularımızın dertlerine çare bulamadık. Onların eğitimlerini sıcak bir yuvada sağlayamadık. En acısı onların bu sefaletlerinin üzerinde “Fakir fukara garip gureba” edebiyatı yaptık. Bir baktık ki yok bu işin üstesinden gelemiyoruz özlemi duyulan bir sosyal devlet olamıyoruz bir yasa çıkardık 16 yaşından aşağı çocukların sokakta satış yapmalarını yasakladık.
Böylelikle çözüm bulduk selpak satan kızın dramına. “Bekle bahar gelecek ısınacaksın” demektense böyle bir çözüm bulduk. Ona selpak mendil satmayı yasakladık.
Ne diyelim sonumuz hayır olur inşallah.
***///***
18 Ağustos 2010 Malatya Hâkimiyet
19 Ağustos 2010 Elazığ Nurhak Gazetelerinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder