MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
KENDİ KENDİNİ BİTİREN LİDER
Kemal Kılıçdaroğlu bir rüzgârdı esti, duruldu.
Rüzgâr olarak görülmesindeki tek sebep ise ülkemizde zirve yapan yolsuzlukların üzerine gitmesi, yolsuzlukla mücadele sözü vermesiydi. Yolsuzluklardan, hırsızlıklardan usanan halkımız dürüst bir görüntü çizen Kılıçdaroğlu’nu adeta bir kurtarıcı olarak gördü. Halkımızın Kılıçtaroğlu’na yönelmesindeki tek sebep Kılıçdaroğlu’nun çizdiği dürüst bir siyasetçi profiliydi. Yalana, talana, yolsuzluğa, yoksulluğa karşı olmasıydı, başka bir şey değildi.
Kılıçdaroğlu bu özelliklerinden ötürü çok kısa bir sürede halkın gönlünde yer etmeyi başarmış, ikinci bir Karaoğlan olma yolunda yol almıştı ve bir gün Gandi lakaplı bu kahramanın yolu Tunceli’ye düştü. Orada öyle bir laf etti ki gündeme getirdiği açılım politikası ile halkın gözünde epeyce bir puan kaybeden Erdoğan’ı mumla aratır oldu.
Ne demişti Bay Gandi?
“Toplumsal uzlaşmanın sağlandığı bir ortamda, elbette ki genel bir af da tartışılabilir.” ifadesini kullanmış, hiç gereği yok iken PKK’ya genel bir af çıkarılmasını gündeme getirmişti.
***
Sokaktaki vatandaş, iş yerindeki esnaf, bürosundaki memur on binin üzerinde verdiğimiz asker ve polislerimizin kanı üzerinden yapılan bu çirkin siyasete hep birlikte “Hayır olamaz, mümkünatı yok!” dediler.
Başka ne dediler biliyor musunuz?
Dediler ki!
“Tunceli’de PKK’ya affı telaffuz
Sizi bilmem ama bence haklıydılar.
Bay Gandi’nin onbini aşkın gencecik vatan evlatlarının kanı kurumamış iken, bunların kanı yerde iken bırakınız PKK’ya affı telaffuz etmeyi böyle bir düşünceye kapılması bile büyük bir gaflettir.
Adama sormazlar mı “Siz kimin adına kimi affediyorsunuz?”diye.
***
Nitekim Sayın Başbakanımız’da “Yedi bine yakın polis ve asker şehidimizin olduğu Türkiye’de nasıl oluyor da bundan bahsedebiliyorsunuz? Size bu hakkı kimler veriyor? Akıl hocanız kim? Bu şehitlerin vebalini, kanının bedelini ödeme yetkisini kim veriyor? Böyle bir genel affa ilk karşı çıkan ben olurum. Sadece biz değil, Türkiye ayağa kalkar.” diyerek çok haklı ve yerinde olan tepkisini göstermişti.
BİZ SAYIN BAŞBAKANIMIZIN BU SÖZLERİNİ BİR SENET OLARAK KABUL EDİYOR, “İNŞALLAH” TEMENNİSİYLE KENDİSİNİ AYAKTA ALKIŞLIYORUZ.
Bu millet bırakınız teröristi affetmeyi 30 yıldır otuz binden fazla insanımızın gencecik fidanlarımızın kanına giren bu canileri affetme düşüncesinde olanları bile affetmez.
***
Hatırlayanlarınız hatırlar. Bir gün Rahşan Ecevit’in yolu da bir cezaevine düşüyor, orada çocuğunu emzirmekte olan bir kadın görüyor. Merhamet duyguları kabarıyor ve onun girişimi ile içeride ne kadar hırsız, ne kadar uğursuz, ne kadar cani, ne kadar ırz ve namus düşmanı psikopatlar varsa o meşhur Rahşan affı ile salıveriliyor.
Nemi oluyor ondan sonra?
Masum insanlarımızın ırzına geçmeler, cinayet işlemeler, hırsızlıklar, soygunlar, gasp etmeler, kapkaçlar hızla artıyor ve tahliye edilen sayıları otuz bini bulan bu caniler “Alışmış, kudurmuştan beterdir.” misali üç ay sonra, beş ay sonra cezaevlerini doldurmaya başlıyorlar.
Olan masum insanlarımıza, can ve mal güvenliği ile toplumsal huzurumuza oluyor ve halkımız bu affı her zaman ve her zeminde nefretle anımsıyor.
Hafızalarımızı zorladığımızda cumhuriyet tarihinde siyasi partilerin getirdiği her af ülkeyi bir kaosa götürmüş, cezalar caydırıcı olmaktan çıkarak ülke bir suçlular cennetine dönüşmüştür. Mealen hiç bir af bu ülkeye hiç bir yarar getirmemiştir.
***
Şimdi aynı hatayı Sayın Kılıçdaroğlu yapıyor. Tırnaklarının arasında Mehmetçiğimin kurumamış kanı bulunan PKK’lılara affı telaffuz ediyor ve bu telaffuzu ile de siyaset hayatının baharında ne yazık ki kendi kendisini bitiriyor.
Olmuyor Sayın Kılıçdaroğlu! Siz Tunceli’de affı, Diyarbakır’da ikinci bayrağı, Batman’da özerkliği gündeme getirirseniz kendinizi ve başında bulunduğunuz partinizi bitirmekten başka bir şey elde edemezsiniz.
Unutulmamalıdır ki hiç kimse Türk milletinin sabrını ve bu konudaki duyarlığını test etme yetkisine sahip değildir. Bu ülke kendisine gül atanı da, kurşun sıkanı da çok iyi bilir.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 02 Eylül 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi