Böyle oldu Uluova
MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
mehmetsukrubas.blogspot.com
ULUOVA İMDAT DİYOR !
Bu gibi yazılar, bir köşe yazarının yazmak istemediği yazılardır.
Gönül isterdi ki bugünkü yazımızda Uluova’nın ululuğundan, Altınova’nın verimliliğinden, Kuzova’nın yeşilliğinden bahsedelim. Ama olmuyor işte. 02 Nisan 2008 tarihinde “CİP BARAJI İMDAT DİYOR” başlığı altında bize yazılar yazdıran kader ne yazık ki bugün de “Uluova İmdat Diyor!” başlığı altında bu yazıyı yazdırıyor.
Hakikaten sevgili okurlarım bugün de ULUOVA İMDAT DİYOR.
***
Keban Barajı ülkenin ihtiyacı olan elektriği sağlamaya başladığında doğunun GAP’ı diye adlandırılan Elazığ’ın Uluovaları, Altınovaları ne yazık ki feda edildi. Bütünüyle yapılacak üretimle Doğu Anadolu’yu besleyecek kapasitede olan tarım alanları su altında kaldı. Geride kalan arazilerde zaten suya muhtaçtı.
O günün idarecileri aklın ve mantığın yolunu seçerek su altında kalmayan bu bölgeyi suya muhtaç olmaktan kurtarmak adına milyonlarca liraya mal olan kanal sistemini hayata geçirmiş, kurdurdukları “pompa istasyonları” vasıtasıyla Uluova’yı ziraata elverişli hale getirmişlerdi. Uluova suya doyuyor, yılda iki kez verdiği mahsulle şehre olan göçü ve işsizliği önlüyordu. Nitekim bu projenin hayata geçirilmesindeki amaç devletin köylüye enerji satması da değildi. Devlet buraya götüreceği hizmetle, harcayacağı enerji ile harcadığının çeyreğini bile kazanamayacağını gayet iyi biliyordu.
Tekrarlamak gerekirse bu projenin hayata geçirilmesindeki tek amaç yöre halkının tarımla iç içe olması, işsizliğin ortadan kalkması ve köyden şehre olan o korkunç göçün kısmen de olsa önlenmesi idi.
***
O zamanki mantıkla bugünkü mantığı karşı karşıya getirdiğimizde birisinde köye ve köylüye dönük projeleri, diğerinde kazanca yönelik faaliyetleri görüyoruz. İşte asıl yanlışlık burada başlıyor. Devlet, tüccar zihniyetiyle proje üretemez, bu gibi projeleri faaliyete geçiremez. Devlet, özellikle köylüye götüreceği hizmetleri Ulu Önder Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir.” söyleminin gereği olarak götürmelidir.
Bugün milyonlarca lira sarfı ile yapılan kanaletlerin çürümeye ve yıkılmaya yüz tutması, elektrik borcu yüzünden köylünün elektriğinin ve suyunun kesilmesi devletin olmasa da idarecilerin bir ayıbıdır. Böyle bir varsayım külliyen tarımın bitirilmesi anlamına gelmektedir. Nitekim bu projenin hayata geçirilmesindeki amaç da sarf edilen enerji giderinin devlet tarafından karşılanması idi.
Bugün bu böyle midir?
Hayır!
***
Bugün ilimizde DSİ 9. Bölge Müdürlüğü adında bir kurum vardır.
Nedir bu kurumun kuruluş amacı?
Bu kurumun kuruluş amacı köylünün su ihtiyacını karşılamak, barajlar yapmak, göletler yapmak, artezyen kuyuları vurmak, su çıkarmak, çıkardığı suyu ihtiyaç olan yerlere ulaştırmaktır. Oysa kimsecikler kusura kalmasın ama bugün DSİ’yi milyarlar değerindeki iş makinelerini hangarlarda çürüten, hiçbir şekilde üretmeyen, hep tüketen, binlerce personeliyle yan gelip yatan bir kuruluş olarak görüyoruz. Bu kadar personele, bu kadar devasa iş makinelerine rağmen barajlar ve göletler müteahhitlere, sulamayı da birliklere vermektedir. Bu uygulama ile gerek Uluova, gerekse Altınova susuzluktan kavrulurken, DSİ’nin hizmet noksanlığı ve bay mevzuatın vurdumduymazlığı sonucu insanlar dâhil bütün canlılar bir yudum suya muhtaç hale gelmişlerdir. Meyveler, sebzeler kuruyor, ekinler tarlasında telef oluyor özetleyecek olursak “ULUOVA İMDAT DİYOR!”
Şimdi soracaksınız “Peki ne yapar bu DSİ” diye!
Onun da cevabını vereyim!
DSİ’nin başta yöneticileri olmak üzere istisnasız bütün personeli “Bu yaz hangi kampa gidebilirim?” düşüncesindedirler. Kafalarındaki cevaplanması gereken tek soru budur. Tabi o kadar saltanatı bir kuruma verirseniz olacağı da budur.
Boş verin Cip Barajını, boş verin Uluova’yı, boş verin Altınova’yı. Uluova imdat diyormuş, Uluova yanıyormuş, kimin umurunda.
Yananı Allah görür öyle değil mi sayın müdür?
***///***
Mehmet Şükrü Baş 15 Temmuz 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder