27 Temmuz 2010 Salı

İŞTE SANA AÇILIM










MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ







mehmet_sukru_bas@mynet.com

İŞTE SANA AÇILIM

Serap Eser göğsüne bastırdığı üniversiteye hazırlık kitapları ile birlikte akşam dershaneden çıkıp, Küçükçekmece’deki evine gitmek üzere 8 Kasım 2009 günü devletin belediye otobüsüne biniyor. Otobüsten ineceği sırada on altı-on yedi yaşlarında beyinleri yıkanmış vatan ve millet hainleri tarafından otobüse Molotof kokteyli atılıyor. Devletin otobüsü bir anda alev alıyor. Kaçanlar kaçıyor, canını kurtaranlar kurtarıyor. Serap kucağındaki kitaplarını bırakmıyor ve alevler içerisinde kalan nazik bedeninin yüzde kırkı yanıyor.

Serap günlerce hastanede tabiri caizse Azrail’le boğuştu “Daha ben gencim dedi, önümde bir istikbal var dedi. Ölmek istemiyorum dedi, benim hiçbir günahım yok, ben masumum dedi” ancak beyninde oluşan ödemle 07 Aralık tarihinde hayatını kaybetti.

Serap öldü.

***

Buse Sarıyağ’da 17 yaşında idi. Oda Serap gibi lise son sınıftaydı. Onunda amacı subay olmak aziz vatanını, şanlı bayrağını korumaktı. “Ayağının tozu olabilme şerefi yeter bana” diyecek kadar bağlıydı atasına. 22 Haziran 2010 tarihinde Halkalı’da askeri personeli taşıyan servis otobüsüne bindi. Dershaneye gidiyordu “Kimsesizler Mezarlığı” adı verilen bir semte gelindiğinde uzaktan kumanda ile servis otobüsünde bir patlama oldu dört askerimizle birlikte Buse’mizde şehit oldu.

***

Belediye otobüslerine, iş yerlerine, çarşıya pazara amaçsız bir şekilde hedef ve kişi gözetmeksizin Molotof kokteyli atan canilerde 15 ila 17 yaşındaydılar. Kıllarını kıpırdatmadan otobüsün, işyerinin ve orada bulunan masum insanların yanışlarını seyrettiler, haykırışlarını dinlediler. Serap’lar öldü, Sude’ler öldü, Ayşe’ler öldü.

Evine ekmek götürmekte olan baba öldü.

Devriye gezen polis, nöbetteki asker öldü.

***

Nihayetinde yakalandılar bu cani ruhlu kişiler. Hapse konuldular ve hükümetimizin açılımın bir parçası olarak gündeme getirdiği özel bir af yasası sonucu ceza evlerinden tahliye edildiler.

Tıpkı Habur’dan gelen teröristler gibiydiler.

Ceza evlerinden adeta törenlerle çıktılar. Aileleri ve yandaşları tarafından karşılandılar. “Pişman mısınız?....” sorusuna cevap alabilmek için uzatılan mikrofonlara “Hayır pişman değiliz” dediler. Niye pişman olsunlar ki?...Bunları bu gibi eylemlerinden korkutacak ve caydıracak bir ceza yasamız yoktu gidenler anasının kesesinden gitmiş, yaptıkları yanlarına kar kalmıştı. Yüreğinde bir nebze de olsa insanlık duygusu ve Allah korkusu olmayan hükümetimizin çocuk dediği 17 yaşlarındaki zıpır gibi bu canilerin.

***

Bütün bunlar olurken bu yasanın çıkarılması için parmak kaldıran vekiller ise yurdun dört bir yanını turluyor bu ülkeye yapabilecekleri en büyük kötülük olan “AÇILIM” ı anlatıyorlardı. Bu doğrultuda içerisinde bu milletin hiçbir derdine deva olmayan Anayasa paketi için de vatandaşın “Evet” demesini istiyorlardı.

Bunlar Serapları, Sude’leri onlarla birlikte yüzlerce şehitlerimizi hiç görmeden, onların acılarını hissetmeden 18 yaşından küçük beyinleri yıkanmış tırnakları arasında kan pıhtılaşmış canilerin ceza evlerinden çıkarılmasını bir zafer olarak halka sunmaya çalışıyorlardı.

***

Bu gidiş, gidiş değildir.

Bu gidiş ülkenin bölünmez bütünlüğünü birlik ve dirliğini tehlikeye sokan bir gidiştir. Nasıl ki Çanakkale’yi 18 yaş altı gençler geçilmez kıldıysa ellerinde molotof olan günümüzdeki 18 yaş altı gençlerde bu ülkeyi yaşanmaz kılmak için çalışmaktadırlar.

Bu oyuna gelmemek, bu tehlikeyi görmek lazım.

Şehit ettikleri masumlar için pişmanlık duymayan insanların bu toplum içerisinde saatli bir bomba gibi elini kolunu sallayarak dolaşması açılım değil ülkemiz için bir felakettir.

Meşhur Rahşan affını unutmamak gerekir. Bu affın bu memlekete kaça mal olduğunu ve kaç şehidimizin mübarek ruhlarını sızlattığını ve o mübarek şehitlerimizin tertemiz kanı üzerinde pis ve çirkin bir siyaset yapıldığını araştırmak ve bilmek gerekir.

Unutulmamalıdır ki AB uğruna verdiğimiz tavizlerle dış güvenliğimizi ve bağımsızlığımızı tehlikeye atıyor, Açılım politikası adına da iç güvenliğimizi, birlik ve beraberliğimizi tehlikeye atıyoruz.

Yine unutulmamalıdır ki suç ve suçlusu bol olan ancak caydırıcı bir ceza yasası olmayan bir ülkede huzur ve güven yoktur.

Kimse kimseyi kandırmasın. Bu sözümün altını çizerek söylüyorum. BİNDİK BİR ALAMETE GİDİYORUZ KIYAMETE Allah sonumuzu hayreylesin. Sonumuz hayır olur inşallah.Mehmet Şükrü Baş 29 Temmuz 2010

***///***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder