19 Temmuz 2010 Pazartesi

GÖLLÜBAĞ'DA O AKŞAM







MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ











































































GÖLLÜBAĞ’DA O AKŞAM

14 Temmuz günü, saat 14.oo

Manas’tan araçlar kalkıyor biri biri ardına, yol alıyorlar Harput’a doğru.

Kimler yok ki bu araçlarda?...

Bu gezinin organizatörü Şener Bulut, İl Kültür ve Turizm Müdürüüz Tahsin Öztürk, gazeteci-yazar ve şairlerimizden R.Mithat Yılmaz, Bedrettin Keleştimur, Hadi Önal, Zekeriya Bican, Dursun Aksoy, Faik Güngör, avukat Doğan Özdal, Bestekâr Doğan Sever, Tuncer Sönmez, Mahir Gürbüz ve bendeniz Mehmet Şükrü Baş.

Bir diğer arabada Harput musikisinin temel taşları Paşa Demirbağ, Hasan Öztürk, Ali Öner ve Fethi Açıkgöz.

İstikamet Göllübağ!...

Göllübağ denilince akıllara Harput gelir, Harput denilince de Göllübağ. Burada kimler gelip geçmedi ki? Kimler burada bir ömür geçirmedi ki onun için burası Harput kültürünün harmanlandığı yer olarak anılır.

***

Temmuz ayının o kavurucu sıcağında Göllübağa’a varıyoruz. Daha evvelde birkaç kere geldiğimiz sofrası yerde, gönlü yerde, yüreği serin Recep Bağcı kardeşimizin serin mi serin bahçesindeyiz. Bu mevsimde dallarında kirazlar, kayısılar gözümüze çarpıyor. Havuz başına iniyoruz. Havuza sülieti düşmüş şanlı bayrağımızı görüyoruz dalgalanıyor nazlı nazlı, Harput Evliyalarına selamlar gönderiyor.

Bizler için itina ile hazırlanmış kocaman balkondaki yerlerimize oturmadan Lokman Tasalı ağabeyimizin ellerinden öpüyor, Sıtkı Kabaklı ile Nihat Kazezoğlu ile sarmaş dolaş oluyoruz. Az sonra Doç. Dr. Ahmet Tevfik Ozan cemaatimizi şenlendiriyor onunda hoş sohbetinden istifade ediyoruz.

***

İletişim Lisesinden Nuray Karataş ile Ahmet Okyar ve hocaları Mehmet Çelik Bedrettin Keleştimur kardeşimizin yönetimindeki bu programı kayıt altına alıyor adeta ölümsüzleştirmek istiyorlardı. İlk sözü İl Kültür Müdürümüz Tahsin Öztürk alıyor. Tahsin Öztürk Harput’ta yapılan yenileme çalışmaları ve Harput’un dünü ve bugünü hakkında bilgiler veriyordu.

Bu coğrafyayı en iyi bilen Emekli Albay Lokman Tasalı o nefis hitabetiyle Ahmet Kabaklı’dan, Fikret Memişoğlu’dan, Şeref Tan’dan ve onların eserlerinden uzun uzadıya bahsediyor.

Hele ki cennetmekân Fikret Memuşoğlu’nun;

*

“Ömrü Harput’ta geçen bir saçlı hoca vardı;

Geçmiş günleri anıp, söyler söyler ağlardı”

*

Dizeleriyle başlayan “Harput Menkıbesi” şiirini ezbere okuması bu gecenin en duygusal anlarından birisini teşkil ediyordu. Bu gece burada Ahmet Kabaklı vardı, Fikret Memişoğlu vardı, Şeref Tan vardı, gül deseni ablam Berika Küçük vardı, Mustafa Öz vardı. Onları rahmetle andık, şiirlerini dillendirdik aziz ruhlarına Fatiha’lar gönderdik.

Programı yöneten Bedrettin Keleştimur ile Şener Bulut şairlerin şiirlerini okumaları için mikrofonu uzatıyor şairler en duygusal şiirlerini terennüm ediyorlardı. Burada bu gece saz vardı, söz vardı, şiir vardı. Yumak yumak hatıralar, yığın yığın anılar vardı.

***

Gecemizin onur konuğu Paşa Demirbağ “Süzme çeşmin” gazelini okuduğunda gül dinliyor, bülbül dinliyordu. Akabinde!...

*

Oku yara, oku yara

Yaz derdim oku yara.

Sinemde yer kalmadı,

Meğer ok oku yara

*

Hoyratını seslendiren musikimizin unutulmaz ismi Hasan Öztürk’ün ardından Ali Öner “El ele verek gidek Harput’a” diyordu. Paşa Demirbağ, Hasan Öztürk, Ali Öner, Nihat Kazezoğlu ve Fethi Açıkgöz sazları ile sözleri ile geceyi unutulmaz kılan isimleri, gecenin ışıldayan yıldızlarıydı onlar.

Rüya gibi bir akşamdı Göllübağ’da o akşam. Kardeşim Dursun Aksoy’un “Ağabey nerelerdesin?” sorusu ile kendime geldim. Hakikaten bazen elli yıl ötesine gidiyor Nihat Kazezoğlu ve Naci Sönmez’le aynı sınıfta aynı sıralarda oturduğumuzu anımsıyorum. Ne kadar habersiz ne kadar kolay tüketmişiz bu kadar yılları diye sorular soruyorum kendi kendime. Aynaya bakar gibi Nihat’a bakıyorum, Naci Sönmez’e bakıyorum.

Ve diyorum ki!...

*

Hayat bir romandı okuduk, bitmek üzere,
Çekilmedik dert kalmadı, dertler de bitmek üzere.
Dünyada her şeyi görüp de pay isteyen gözlerim,
Sana da karanlık çöktü, perden inmek üzere.

*

Karanlıklar çökmeden, göze perde inmeden, hiçbir fire vermeden inşallah bu güzellikleri, bu kültürü bir daha yaşarız diye temennilerde bulunduk.

Yemekler yenildi, çaylar yudumlandı.

Yüreğimizde bir serinlik hissediyorduk. “Gelecek sene bir daha” diyordu gönlü gani insan Recep Bağcı. Sarıldık sarmalaştık gelecek yıl yine bir araya gelmek üzere anlaştık.

Tabiî ki sağ kalırsak….

***///***

Mehmet Şükrü Baş 19 Temmuz 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder