28 Temmuz 2010 Çarşamba

AL SANA AÇILIM






Ah bu vatan sevgisi,
Sevgilerin en iyisi,
Can içinde can,
Önce Vatan, önce Vatan.
















































MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

AL SANA AÇILIM

Dün bu sütunda “İşte Sana Açılım” başlığı altında bir yazı yazmıştık. Bu konuda yazacak o kadar önem arz eden noktalar var ki söylemekle tükenmez, yazmakla bitmez. Değil birkaç köşe yazısı cilt cilt kitaplarla dile getirilse anlatılmak istenilen konunun milyonda birini dile getirmez.

Çünkü söz konusu vatandır.

Gaflete, dalalete ve ihmale gelmez.

***

Büyüklerimiz açılım dediler. Açılım çerçevesi içerisinde bölücüye eşkıyaya her ne ad altında olursa olsun bu vatana ihanet eylemi içerisinde olanlara taviz üstüne taviz verdiler. Molotoflarla işyerlerine saldıranları, otobüsleri yakanları, adına çocuk denilen 17 yaşındaki zıpırları “Sizin yaşınız küçük biraz daha büyüyün diyerek salıverdiler.

Olanlar cenaze merasimlerinde “Kanları yerde kalmayacak” dediğimiz masum insanlarımıza oldu. Serap’larımıza, Sude’lerimize, Ayşe’lerimize oldu. Devriye gezen polislerimize, nöbet bekleyen Mehmetçiğimize oldu.

***

Hükümetimizin bu zafiyetinden yararlanan bölücü zihniyetli kanı bozuklar ülkemizin bölünmez bütünlüğü üzerinde oyunlar oynadılar. O kadar ileriye gittiler ki Ulu Önder Atatürk’ün “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” vecizesinin dağlardan taşlardan dergilerden kitaplardan silinmesini istediler. Her sabah okullarımızda okunan “ANDIMIZIN” kaldırılmasını istediler. Türkiye Futbol Federasyonu cümlesinin başındaki “TÜRKİYE” kelimesinin çıkarılmasını istediler. Türkiye’nin bölgelere ayrılma zamanının geldiğini dile getirdiler. Bu ihanetin adına da “Çözüm” dediler. KÜRT SORUNUNA İSLAMİ ÇÖZÜM FORMU' adını verdiler.

“Ne Mutlu Türküm Diyene” diyebilen insanları azınlık durumuna düşürdüler. Türk Silahlı Kuvvetlerini köy basan, orman yakan, adam öldüren bir kurum olarak lanse ettiler. TC isminden tiksindiler.

Bu formda yer alan tümüyle ülkemizin bölünmez bütünlüğüne hançer gibi saplanan (8) hükmüne baktığımızda durumun vahameti gözler önüne seriliyor. Amacın üzüm yemek olmadığı meydana çıkıyor, ülkenin çok büyük bir tehlike altında olduğu gözlemleniyor

***

Kürt Sorununa İslami Çözüm altında hazırlanan bu ihanet raporunda bu sorunun başlıca sorumlularının “Kemalist Kadrolar” olduğu öne çıkarılıyor. Kürt Sorunu, Kemalist kadrolar tarafından tepeden inmeci, jakoben bir anlayışla dayatılan, inkar ve uluslaştırma politikalarının bir sonucudur” deniliyor

Devam ediliyor;

Milliyetçi-Militarist bir paradigma üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bu yana, homojen laik bir ulus toplum hedefiyle, farklı gördüğü ve dönüştüremediği tüm unsurlara yönelik asimilasyon ve imha amaçlı şiddet politikalarına başvurmuştur.” Deniliyor.

Bitmiyor;

“PKK, Kürt sorununun bir parçası olmakla birlikte, esasında Kürt sorununun doğurduğu bir sonuçtur. PKK, şiddetin çözümü noktasında muhataptır; Kürt sorununun çözümü noktasında muhatap bütün kesimleriyle Kürt halkıdır.” Denilerek ap açık bir şekilde PKK ile masaya oturulması öneriliyor.

Sözde raporun bir maddesinde ise insanın tüylerini diken diken eden bir madde göze çarpıyor ki bu madde de “Kürt sorunu bağlamında yürütülen inkâr ve imha amaçlı tüm faaliyetlerin, akıtılan kanların, yaşanan göçlerin, faili meçhullerin ve dayatılan her türlü acının birincil sorumlusu devlettir. Deniliyor.

Bu ve bu gibi milli duygularımızı, bağımsızlığımızı, birliğimizi ve dirliğimizi kabul etmeyen bir takım zırvalıklar sürüp gittikten sonra kendi akıllarınca çözüm önerileri sıralanıyor.

İşte bizce zırvalık olarak kabul edilen o çözüm önerileri.

***

1- TSK, yürüttüğü operasyonları durdurmalıdır. PKK, eylemsizlik kararı almalıdır. Bununla birlikte PKK’nın (nin) silahı bırakması için gerekli şartlar sağlanmalı, ayrım gözetilmeden tüm siyasi tutuklular serbest bırakılmalıdır.

2- Cumhuriyet dönemi boyunca Kürtlere yapılan tüm zulüm ve haksızlıklar için resmi düzeyde özür dilenmelidir.

3- Şüphesiz ki tüm diller, Allah’ın ayetlerindendirler. Bu nedenle Kürtçe üzerinde devam etmekte olan resmi, gayrı resmi tüm yasaklar, sınırlandırmalar kaldırılmalıdır. Anadilde eğitim başta olmak üzere Kürtçe, her alanda koşulsuz biçimde serbest bırakılmalıdır.

4- İlköğretim öğrencilerine okutulan ‘Andımız’ kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmelidir.

5- Başta vatandaşlık tanımı olmak üzere, anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türklük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir.

6- İsimleri değiştirilen yerleşim yerlerinin eski adları tümden iade edilmelidir.

7- Bölgede çok yönlü sorunlara yol açan koruculuk sistemi derhal lağvedilmelidir.

8- Binlerce kayıp ve faili meçhulün akıbeti açıklanmalı, soruşturmalar ciddiyetle yürütülmeli ve sorumlular bulunup cezalandırılmalıdır. Köy yakma v.b olayların hesabı sorulmalıdır. Ergenekon yapılanmasının bölgede yaptığı hukuksuzluklar derinlemesine soruşturulmalıdır.

9- Yapılan operasyonlarda, seçilmiş Kürt siyasetçilerinin soyut suçlamalarla tutuklanmaları, halkın siyasi tercihine ipotek koymak anlamına gelmektedir. Kürt siyasetçilerin maruz kaldığı bu hukuksuzluğa son verilmeli ve tutuklular bir an önce serbest bırakılmalıdır.

10- Tüm siyasi mahkûmların cezaevi şartları iyileştirilmeli, bu bağlamda Öcalan’ın cezaevi şartları da düzeltilmeli ve normal bir cezaevine nakli sağlanmalıdır. PKK da, Öcalan’ın yaşam koşullarını şiddete başvurmak için bahane kılmaktan vazgeçmelidir.

11- AK Parti Hükümeti BDP’yi görmezden gelen tavrından vazgeçmeli, BDP ile diyaloğa geçmelidir. BDP ise çözüme yönelik çaba sarf eden sivil siyasetin elini güçlendirici adımlar atmalıdır.

12- Bir bütünlük arz etmesi nedeniyle; Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki tüm Kürtlerin sorunlarının çözümü için çaba gösterilmelidir.

13- Başta Şeyh Said olmak üzere Kürdistan’da kıyam hareketlerine katılan önderlerin ve Saidi Nursinin mezarları tespit edilmeli, Şeyh Said kıyamının Diyarbakır ve Elazığ arşivlerinin açılması gerekir.

14- JİTEM'i hatırlatan özel ordu fikrinden kesinlikle vazgeçilmelidir.

***

Sizi bilmem ama sevgili okurlarım ben bu zırvalıklar karşısında söyleyecek söz, yazacak kelime bulamıyorum. Damarlarımda kan çekiliyor. Beynim uyuşuyor.

Açılım adını verdikleri bu Ali Cengiz oyununun kurallarını kim veya kimler koyuyor? Açılım dedikleri bu bataklığın içerisindeki yılanları, ahtapotları, kan emici vampirleri kim veya kimler besliyor?...Bütün bunlar cevabı olmayan sorulardır.

Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi kimse kimseyi kandırmasın. Bu sözümün altını çizerek söylüyorum. BİNDİK BİR ALAMETE GİDİYORUZ KIYAMETE Allah sonumuzu hayreylesin. Sonumuz hayır olur inşallah.

***///***

Mehmet Şükrü Baş 30 Temmuz 2010




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder