MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ mehmet_sukru_bas@mynet.com
Ara sırada olsa bir zamanlar ben de alkol alırdım. Benim bir özelliğim vardı. Sarhoş olduğumda ağlardım. Benim ölçüm buydu. Ağlamaya başladım mı kafayı bulduğum kanaati hâsıl olurdu.
Arkadaşlarım “Eyvah, bu kafayı buldu.” derken eve gidip de ağlamadım mı hanım “Bugün iyisin, fazla alkol almamışsın.” derdi. Yani ağlamak benim alkol metremdi.
***
Gün geldi gözlerimizde yaşlar kurudu, torun torba sahibi olduk ve alkolü bıraktık.
Aradan yirmi seneyi aşkın bir süre geçti.
Geçen gün Başbakanımızı kürsüde ağlarken gördüm. “Allah Allah!” dedim, “Başbakanım niye ağlıyor? Niye böyle dudakları titriyor? Kelimeler boğazında düğümleniyor niye iki gözü iki çeşme?” diye cevap aradım bu sorulara.
Ülke yönetiminde bir arıza mı vardı?
Ne münasebet!..
Evvelkisi gün verdiğimiz altı şehidi, dünde Hatay’da verdiğimiz dört şehidimizi de saymazsak Ülke güllük gülistanlıktı.
Başbakanımızın bir sağlık sorunu mu vardı?
Allah’a şükür sapasağlamdı,
Çocuklarının aşı, işi var mıydı?
Çok şükür o da vardı. Gemicikleri vardı, yatları, katlarıa vardı.
Kızımız Sümeyye’de danışmanlık yapıyordu Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinde.
Emine Hanımın ara sıra ayakları yere değse de sürekli gökyüzünde beş kıtayı turlayıp duruyordu.
O halde Sayın Başbakan niye ağlıyordu?
Zaten Bülent Arınç da ağlamak için bahane arıyordu.
Bunlar ağlayınca bunlara uyum sağlamak için vekillerde ağlıyordu.
***
Ağlayanlar resmigeçidine hakikaten ağlaması gereken milletimizde uyum sağlayınca bir ağlama duvarı oluşuyor, başbakan ağlıyor, yardımcısı ağlıyor, milletin anası ağlıyor millet ağlıyordu. Milletimizin dertlerine çare bulmak onların yüzlerini güldürmek için seçip yüce meclise gönderdiğimiz vekillerimizi de ağlar görünce ağlamamak mümkün mü?
Yakında Kızılay’da bir ağlama çadırı kurulursa şaşırmamak gerek.
Bütün bunları görünce yıllar öncesine gittim ve “Ah ulan şuracıkta iki duble rakı olsa da efkârımı dağıtsam.” dedim. Der demez de “Yapma yahu lanet şeytana. Allah’tan kokmuyorsan, kuldan utan. Kuldan da utanmıyorsan Başbakandan utan, gözü yaşlı, kalbi kırık Arınç’tan utan.” dedim ve eve doğru yürümeye başladım.
Bilenler bilir bu meret birisinin kafasına takıldı mı kurtuluşu yoktur. İlle ki iki duble parlatması gerekir. Aklıma yıllar önce kaleme aydığım bir şiirim geldi. Yeridir deyip aldım köşeme;
Bunca dert içinde ayık gezer mi insan?
Can mı dayanır böyle çile çekmeye?
Yıllarca içimi kemiren bir kurt,
Hâlâ doymadı kanım içmeye.
***
Beynimde hayatın bütün problemleri karıncalaşırken birden başbakanımızın 21 Temmuz’da gazetelerde manşet olan “ALKOL YERİNE MEYVE YİYİN!” önerisi geldi. Az ileride bir manav vardı. Hızlı adımlarla oraya vardım. Karpuz yığını arasında gözüme çarpan bir karpuzu göstererek “Bu karpuzlar Adana’mı?” dedim. Manav ”Evet” deyince “Tart şunu.” dedim. Sıra sıra kavunları görünce bir de Mollaköy kavunu aldım. İki elimde iki poşet eve doğru yol alırken bunların üzerine cila yapmak üzere iki kilo da üzüm aldım.
***
Eve varınca hanıma “Kavunu karpuzu kes, üzümle birlikte tabaklara koy getir bugün efkâr dağıtacağım” dedim. Nede olsa hanım efkâr dağıtmayı benim gençlik yıllarımdan biliyordu. Garip garip yüzüme baktı ve “Hadi canım sende” deyiverdi.
“Bak hanım!” dedim. “Bugün ben başbakanımın tavsiyeleri doğrultusunda efkâr gidereceğim. Başbakanımız ağlayınca Bülent Arınç gibi ben de efkârlanıyorum. Efkârlanınca da aklıma iki duble rakı içmek geliyor. Alkolü bırakmama rağmen Sayın Başbakanımın verdiği reçete doğrultusunda kafayı bulmaya, efkârımı gidermeye çalışıyorum.”
Çatalımı işsizliğin, yolsuzluğun, yoksulluğun, yalanın, talanın ve başa bela terörün bağrına saplar gibi önce karpuza, arkasından Mollaköy kavununa saplıyorum. Birkaç hamle sonra bir salkım üzümle sıhhat-i devlet yapıyorum. İşte bu sırada kafayı bulmuş olacağım ki ağlıyorum. Alkol metrem benim tam olarak kafayı bulduğumu gösteriyordu.
Alkolün müziksiz ve sigarasız olmayacağını geçmiş tecrübelerimden biliyorum. Emektar pikabın üzerine bir 45’lik plak koydum başladı dönmeye! 11 Mayıs 1998’de ehliyetiz bir gencin (!) aracıyla çarptığı ve ölümüne sebep olduğu ancak sürücünün ceza almaması için sekizde sekiz kusurlu gösterildiği ses sanatçısı rahmetli Sevim Tanürek okuyordu.
**
Kimseye etmem şikâyet,
Ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi
Baktıkça istikbalime.
Perde-i zulmet çekilmiş,
Korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi
Baktıkça istikbalime.
**
Şarkının sözleri ve bir zamanların ünlü ancak kadersiz sanatçısı Türk Sanat Musikisinin büyük ismi Sevim Tanürek’in yanık sesi beni benden geçirmişti. Gözlerimden damla damla yaşlar inerken bir kez daha kavuna ve karpuza uzandım ve “Sıhhat-i devletinize!” dedim. Ellerimle birlikte dudaklarım, dudaklarımla birlikte sesimde titriyordu.
Başbakanın dedikleri gerçek olmuştu. Alkol metrem kavun, karpuzla sarhoş olduğumu doğruluyordu.
Ağlıyordum.
Ne diyelim sonumuz “HAYIR” olur inşallah!...
***///***
28 Temmuz 2010 tarihli Elazığ Nurhak Gazetesi ile Malatya Hâkimiyet gazetesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder