(kumru)
ŞAHİNLER DİYARINDAN SÜZÜLEN KUMRU
Sıcaklığın 44 dereceyi gösterdiği bir temmuz günüydü. Kalp hastası olduğumdan sokağa çıkmam yasaklanmıştı. Evde oturuyor kâh televizyon seyrediyorum kâh okuyor, kâh yazıyorum. Torunum Metehan’ın “Dede bu dergi sana” söylemi ile kendime geliyorum. Poşetinden çıkardığım dergiye bir göz attığımda tarihimizde önemli yeri olan bir kale ve Yavuz Bülent Bakiler üstadımın muhteşem bir şiiri ile karşılaşıyorum.
Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.
Mavzer omuzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.
***
Kim veya kimler çıkarıyor bu dergiyi, nasıl adresime geliyor merak edip bakmıyorum bile. “BEN ANTEPLİYİM, ŞAHİN’İM AĞAM” ifadesi beni yarım asır öncesine götürmeye yetiyor.
Yarım asır öncesi ilimizdeki bir sinemada hatırımda hiçbir zaman çıkaramadığım başrollerini Mahir Özerdem ile Pervin Par’ın paylaştığı “Şahinler Diyarı” adında bir film oynuyor. Arkadaşlarımızla bir araya gelip türlü zorluklarla temin ettiğimiz paralarla sinemaya gidiyoruz. Şahin Bey adındaki kahramanın birkaç serdengeçti arkadaşı ile birlikte şimdi adını hatırlayamadığım bir köprünün başında İngiliz’e geçit vermediğini görüyoruz. Ellerimiz sızlayıncaya kadar alkışlıyoruz. Daha sonra vücuduna aldığı yüzlerce mermi ve süngü darbeleriyle şehit olan Şahin Bey’e gözyaşı döküyoruz. Hıçkıra hıçkıra ağlıyoruz. İşte biz bu ruhla yetiştik, bu duygularla büyüdük. Çünkü bizde ki vatan sevgisi bayrak kadar mukaddesti, “Şahinler Diyarı” kadar büyük.
Bu yüzden ben Antep’in “ŞAHİNLER DİYARI” olduğunu kabullenir ve her Anteplinin bir Şahin Bey olduğuna inanırım.
***
Tarih, kültür sanat ve edebiyat dergisi olan KUMRU’yu açıyorum.
Avukat Abdullah Bay’ın sahipliğindeki derginin Yazı İşleri Müdürlüğünü muhterem hocam, sevgili dostum Mehmet Nacar’ın yaptığını görüyor, dergiye daha fazla ilgi duymaya başlıyorum. Sonrasında “Keşke her ilde böyle bir avukat olsa'” temennisinde bulunuyorum.
Süratle göz atıyorum dergiye.
Abdulhadi Bay’ın “Nefes” başlıklı girişi sonunda Mehmet Nacar’ın sadece Antep’i değil bütün Türkiye’yi ilgilendiren batı hayranlığı maskaralığı karşısında Türkçeye gönül veren Antepli Richard’ın Antep sevdasını, Suna Bay’ın “Çeyiz, Kına ve Düğün” başlıklı gelenek ve göreneklerimizi canlı tutan yazısını, Şükran Günay’ın “Tütün Tarlası” yazılarını zevkle okuyoruz.
Birbirinden güzel yazılar ve şiirler içerisinde gezinirken yine Mehmet Nacar Hocamızın “Anadolu’da Bahar, kardeşim Dursun Elmas'ın "Bulamadım Yar Seni" İsmail Mercan’ın “Mum Işığında Mektup”, Fikret Oğuztürk’ün “Anan Koca mı Gördü?" başlıklı o muhteşem şiirlerini görüyoruz.
Rasim Köroğlu’nun “Sonradan Görme”, Osman Öcal’ın “Hasretim Gül Simana”, Nermin Terzi’nin “Gidiyorum” şiirleriyle güçlenen ve güzelleşen derginin bir yerinde yer alan bendinizin “Akşam” şiiriyle mutluluğum had safhaya ulaşıyordu.
İçimi bir ferahlık kaplıyor, serinleniyorum.
***
Bu dergi bana unutamadığım bir hadiseyi hatırlatıyor. İlimizde yapılan Uluslararası Hazar Şiir Akşamları münasebetiyle bendenize bir mektup yazan ülkemizin yetiştirdiği mümtaz insan emekli valimiz Şair Rıza Akdemir mektubunun başlangıcında diyordu ki “Şehirleri sevdiren sadece düzgün yolları, cadde ve bulvarları, yüksek yüksek binaları değildir. Şehirleri sevdiren insanları birbiriyle kaynaştırmasını sağlayan bu gibi etkinlikleridir.” İşte bu ifade bugün elimdeki KUMRU dergisinin varlığı ile can buluyordu.
KUMRU dop doluydu. KUMRU bir kuğu gibi Antep’in semalarında yurdun dört bir yanına süzülüyor, Şahin Bey’den Anadolu’ya selamlar götürüyordu. Allah yolunu açık etsin.
***///***
Mehmet Şükrü Baş 02 Ağustos 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi