10 Ocak 2011 Pazartesi

YARGI'MIZ YARGILANIYOR















MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

YARGI’MIZ YARGILANIYOR

Adalet hava ve su gibidir. Her canlıya her zaman ve her zeminde gereklidir. Bu gereksinim karşısında adalete “Adalet Mülkün Temelidir” denilmiştir.

Ancak ülkemizde adalet damarımıza basılmadığı sürece itibar görmüş, damarımıza basıldığında her zaman ve her zeminde acımasızca yerden yere vurulmuştur. Ömrünü adaletsizlik üzerine inşa eden birisinin dahi kuyruğuna basıldığında “Adalet isterim” diye feryat etmesinin de esbabı mucibesi bu olsa gerek.

Birisi bana “Türkiye’de en sahipsiz kurum hangisidir?” diye bir sual sorsa hiç düşünmeden “Adliyelerdir” derim. Çünkü bendeniz ömrümün 30 senesini bu ulvi kuruma hizmet etmekle geçirdim. 1967 senesinde tanıştığım bu kurumda emekli olduğum 1998 yılına kadar Başkâtiplik ve Yazı İşleri Müdürlüğü yaptım.

Neler mi gördüm bu otuz senelik memuriyetim sırasında?...

***

* Bir hâkimin aynı günde iki üç mahkemeye birden baktığını gördüm.

* Bir mahkemede bir günde yüze yakın dosyanın duruşmasının yapıldığını gördüm.

* Arşivi dahi olmayan adliyelerde dosyaların fareler tarafından parçalandığını gördüm.

* Ödenek yokluğundan keşiflere gidilemediğini, temyiz aşamasında karara çıkan dosyaların Yargıtay’a gönderilemediğini gördüm.

* Keşfe giden personelin keşif ücretlerinin ödenmesinden vaz geçtik keşfe giden taksi şoförlerin, bilirkişilerin, tapu fen memurlarının keşif paralarını alamadıklarından yolumuzu kestiklerini gördüm.

* Kırtasiye giderleri olmadığından postayla gelen zarfların ters yüz edilerek yeniden kullanıldığını gördüm. Böyle bir ortamda yetişen adli personelin diğer kurum ve kurulmuşlara kaçar gibi gittiği gördüm.

* Bütün isteklere rağmen kadro ilavesi yapılmadığından üç kuruş maaşla çalışan personelin tatil günlerinde bile mesaisiz, harcırahsız çalıştığını gördüm.

* Düne kadar işçi sınıfında bir şoförün bir hâkimden veya bir savcıdan daha fazla maaş aldığını gördüm.

* Kadro ilavesine ilişkin Adalet Komisyonu kararlarının “Maliye Bakanlığı kadro vermiyor” gerekçesiyle geri gönderildiğini gördüm.

Daha sayayım mı?...

***

Şimdi her kafadan bir ses ağzı olan konuşuyor. “Adalet neden işlemiyor” deniliyor. “Hizbullahçılar neden salındı?..” deniliyor.

Hizbullahçıları hakimler savcılar mı saldı kardeşim?....

Parlamentodan yasa çıktı hâkim ve savcıda çıkan yasayı uyguladı, “uygulamıyorum” diyecek halleri var mıydı? Niye yürütmeyi suçlamıyorsunuz da yargıyı suçluyorsunuz?..

Bunda yargının günahı ne?...

Neden siyasilere yargıdan elinizi çekiniz demiyor, hükümetlere yargıyı siyasi vesayetten arındırınız demiyorsunuz

Neden parlamentoya zaman aşımı ile dokunulmazlık denilen saçmalıklara son veriniz demiyorsunuz?

Neden bu kanunları çıkarmayan yasama ile çıkarılacak kanunların gerekli çalışmaları yapmayan ve ileride doğacak aksaklıkları önceden tespit etmeyen dolayısıyla bu günkü ortamı yaratan yürütmeyi suçlamıyorsunuz?...

Neden, neden, neden?....

Yargıtay’ın arşivinde incelenmek üzere bir milyon sekiz yüz bin dava dosyası bulunuyormuş. Bu dosyalar öyle sıradan dosya olmayıp her biri birkaç büyük klasörlerden oluşan dosyalardır. 15–16 Hâkimden oluşan on adet Yargıtay’ın böyle bir iş hacmi karşısında mucizeler yaratmasını beklemek abesle iştigal değil midir? Bunun önlemini almak hukuku işler hale getirmek kimin veya kimlerin görevidir?

İstisnalar kaideyi bozmasa da, yargıya yönelik bazı suçlamalarda doğruluk payı olsa da gerçek tablo işte budur. İşimize gelse de budur gelmese de budur.

Yargıyı dünü ve bu günü ile karşılaştırdığımızda yargının gün geçtikçe kan kaybettiğini, güvenilirliğini ve bağımsızlığını yitirerek siyasete bağımlı hale geldiğini dahası YARGININ YARGILANDIĞINI üzüntüyle görüyoruz. Bunun sebeplerini aramak yerine işin kolayına kaçıp yargının hantallığından, çalışmadığından bahsediyoruz.

Hepsi o kadar.

***

TRT gibi bir kurumda bir araya gelen gazetecilerden birisi “Hâkimler haftada iki üç gün duruşma yapıyor diğer günler oturuyorlar” diyor. Bir siyasetçimiz ise söz konusu dosyaların bir günde incelenebileceğini söylüyor.

Şu talihsizliğe bakınız yargının işlevini bilmeyen tanımayan bir gazeteci ile yargıdaki iş hacminden ve kadro yetersizliğinden haberi olmayan bir siyasetçi. Bu sözler birileri tarafından onaylansa da doğru değildir. Çünkü bir hâkim haftanın iki gününde yapacağı duruşmada önüne konulan en az yüz, yüz elli dosyayı incelemek zorundadır. Hâkim ve savcılarımızın çantalar dolusu dosya ile evlerinde dosya incelediklerini bilmeyeniniz var mıdır? Hâkim ve savcılarımızın yaptıkları karşılığı olmayan bu fazla mesaide zorunluluk vardır. Çünkü sağlıklı bir adalet bunu emretmektedir.

Çözüm Nedir?...

Çözüm siyasetin yargı üzerindeki baskısının giderilmesidir. Yargının tam olarak bağımsız hale getirilmesidir. Yargının bütün birimleri ile hâkim, savcı ve personel ataması, araç ve gereçlerle donatılması ve yeni binaların yapılması ile güçlendirilmesidir. Küçücük bir odada üç beş hâkimin, üç beş savcının bir arada oturması her masada günde yüz, yüz elli dosyanın bulunması hukukumuz açısından içler acısı bir durumdur.

Unutulmamalıdır ki yerden yere vurduğumuz adalet Saddam’a bile lazım olmuştur.

Adli ve İdari Yargının bu kadar külfet ve yük altında görev yaptığı, vicdanı ile cüzdanı arasında sıkıştığı bir ortamda “Buna da Şükür” demekle dahası yargıyı yargılamakla adalet rayına oturtulamaz.

Öğle değil mi?...

***///***

Buyazı 12 Ocak 2011 tarihli Elazığ Nurhak ve 13 Ocak 2011 tarihli Malatya Hâkimiyet Gazetelerinde yayınlanmıştır.M.Ş.BAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder