1 Eylül 2011 Perşembe

BU ÜLKENİN İŞVERENLERİ

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

mehmetsukrubas.blogspot.com

BU ÜLKENİN İŞVERENLERİ

Yazıma “Sözüm meclisten dışarı” diyerek ve dahi namusuyla bu ülkenin kalkınmasına katkı sağlayan yanında çalıştırdığı işçilerin alın teri kurumadan ücretini veren o işçisinin sigortasını yatıran, çoluk çocuğunun nafakasını sağlayan eli öpülesi müteşebbislerimi, işverenlerimi, tenzih ederek başlarsam hakkı sahibine teslim etmiş olurum kanaatindeyim.

Bir ülkenin, bir şehrin, bir yörenin kalkınmasında temel taşlarıdır işverenlerimiz. Bu ülke onların verdikleri vergi ile kalkınmakta ülke insanı onların kurdukları işyerlerinde karınlarını doyurmaktadır.

Bu nedenle onların yaptıkları ecirleri yüksek olan hayırlı işlerdir. Onları saygıyla selamlıyor ve onlardan Allah razı olsun diyorum.

***

Her meslekte olduğu gibi bunların içerisinde de bazı ayrık otları vardır ki, bunların Allah’tan korkuları, kuldan utanmaları yoktur. Bunlar mesleğin yüz karaları, ulusal hırsızlardır. Bunlar çalandır, çırpandır, işçisini kandıran elindeki ekmeğini alandır.

Bunlar işveren kisvesi altında devletten teşvik alan, devlete beş kuruş vergi vermemek için gerdan kıran bel kıvırtanlardır. Bunlar bin bir türlü hileyi şerre başvuranlardır. Bunlar işçisinin emeğini ve alın terini gasp eden hırsızlardır. Bunlar Nebi’ler Nebi’si peygamberimizin “İşçinizin alın teri kurumadan ücretini ödeyiniz” emirlerine muhalif eden uzattığı kirli sakalla elindeki doksan dokuzlukla cehennemde yerleri hazır insanlardır. Bunlar bu ülkenin yüz karalarıdır.

***

* Bir genç düşününüz özürlüdür, evli barklıdır, bir işyerinde asgari ücretle çalışmaktadır. Senenin birkaç ayında maaş bile alamamaktadır sırf çoluk çocuğunun sigortası uğruna bu sefalete katlanır. Aç kalır, susuz kalır çocuğunun defterini, kitabını alamaz kirasını ödeyemez yine sesi soluğu çıkmaz katlanır bu sefalete. Nihayetinde on seneyi aşkın hizmeti olur ve bir gün “paydos” denilerek kapı önüne konulur.

Sigortası bile kesilir. Kendiside, aile bireyleri de sağlık hizmetinden yararlanamazlar.

Tazminatını ister vermezler,

İçerideki almadığı maaşlarını ister vermezler bu gibi şerefsizler…

Kimdir bunlar?...

Her hangi bir şehirde bir şehirde İş veren!...

Bırakınız canım bunun neresi işveren?..

***

* Genç bir kız düşününüz her gün on iki saat özel bir işyerinde çalışır. Geleceğini kurtarmayı düşler. İleriye dönük hayaller kurar, çeyizini dizer. Ha bugün ha yarın denilerek sigortasının yatırılmasını bekler o genç kız. Bin bir türlü bahanelerle, yakası açılmamış yalanlarla bir türlü yatırılmaz sigortası ve on yılı aşkın bir hizmet sonucunda bir gün kendisini kapı önünde bulur.

Sigortası yoktur, tazminatı yoktur, geleceği çalınmıştır, umudu çalınmıştır o genç kızın, o zavallının.

Bunun neresinde ticari ahlak vardır. Bunu yapan nasıl işverendir?. Daha da ötesinde bir genç kızın hayallerini, umutlarını çalan, geleceğini karartan bu kişi nasıl insan, nasıl Müslüman’dır?....

***

* Bir işçi düşününüz beş altı seneyi aşkın bir süre asgari ücretle günde on- on iki saat özel bir işyerinde çalışır. Çoluk çocuk sahibidir. Bir gün önünde bir fırsat doğar bir işyerinde kendisine dolgun maaşla bir teklif gelir. İşçi keyfiyeti işverenine anlatır işverenin cevabı “Elbette”dir “Biz senden memnunuz sen dürüst ve çalışkan bir elamanımızdın der patronu, çekmecesini açar “Sana bin lirada harçlık vereyim ne olur ne olmaz der” birde bir kâğıt imzalatır garibana. Böylelikle işçisinin beş altı senelik tazminatı güme gider.

Sizce bu yapılanın adı ne olsa gerek?...

Bu gibi sahtekarlara “İşveren” denilebilir mi?...

***

Bunlara işveren mi dersiniz yoksa başka bir şey mi dersiniz ne derseniz deyiniz yazılanlar günümüzün gerçekleridir. Bu gibi mağduriyete duçar olanlar ise elinde lokması alınan garibanlardır. Ne yazık ki bu garibanların hakkını arayacak bir makam, kendilerini kurtaracak bir yasaları da yoktur. Bunlar böyle bir makamı arasalar da maalesef bulamayacaklardır. Çünkü “Garip gureba” sözcüğü lafta kalan bir ifadedir. Çünkü bay mevzuatımızda bu şerefsizlerin yanında, onların hizmetindedir. Şikâyet etsen tutturamaz, mahkemeye versen kazanamazsın. Hırsızlığın, namussuzluğun belgesi varmış gibi belge isterler, şahit isterler, delil isterler.

***

Ben bir kere daha asil ve onurlu esnaflarımızı, dürüst işverenlerimizi tenzih ediyorum. Keşke onların içinde böyle ayrık otları olmasaydı diyorum. Onların içerisindeki bu gibi ayrık otlar onlara da zarar vermekte itibarlarını zedelemektedir. Çünkü bunlar Allah adını kullanarak hırsızlık yapan, Allah adını kullanarak insanları kandıran Allah ve peygamber düşmanlarıdır.

Çünkü bunlar Allah’tan korkmayan kuldan utanmayanlardır.

Çünkü bunlar fakir fukaranın alın terini çalan, onların lokmasını elinden alan, yalancılıkta, sahtekârlıkta uzman kişilerdir. Allah kimseyi bunlar gibi onursuz yapmasın.

***///***

Mehmet Şükrü Baş 30 Haziran 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder