22 Aralık 2010 Çarşamba

YUMURTA ÖĞRENCİ VE EĞEMEN BAĞIŞ

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

YUMURTA ÖĞRENCİ VE EĞEMEN BAĞIŞ

Bir zamanlar yumurta köyün ve köylünün geçim kaynağı idi.. Köylü sepetine doldurduğu 30-40 tane yumurtayı pazarda satar iki üç paket tütün, bir kutu aspirin, iki somun ekmek, çocuklarına da iki yüz elli gram kırmızı şeker alır köyüne dönerdi.

Yumurta köylünün hediyelik eşyası gibiydi. Bir yere gittiğinde yine sepetine 15–20 tane yumurta kor o yumurtayı gideceği yere hediye olarak götürür, yüzünü ak ederdi. Yumurta köylünün bir yerde can simidiydi. Köylü ilçede okula gönderdiği çocuğuna birkaç tane yumurta verir o çocuk yumurtayı pazarda satar bir haftalık harçlığını çıkarır o parayla defterini, kalemini alırdı.

Yumurta köylünün azda olsa eksilmeyen geliriydi.

Yumurtalar kuluçkaya konulur civciv olur, civcivler büyür tavuk olurdu. O zamanlar yumurta tavuktan çıkardı. Şimdilerde tavuklar yumurtadan aradaki fark bu…

***

Gün geldi sofralarımızın baş tacı olan yumurta siyasilerin korkulu rüyaları oldu. Vekil Mehmet Efendi bir evvelki günün etki ve tesirinden kalmış olacak ki rüyasında kendisini büyük bir kalabalığa hitap ederken görür. Millete seçim vaatlerini sıralamaya kalkıştığı bir anda meydandaki bazı münafıkların attıkları yumurta ile bir anda yumurta sağanağına tutulur. Kaçacak yeri, açacak şemsiyesi de yok.

Sağanak halinde yağan yumurtaların bazıları başından teyet geçerken bazıları da kaşına, gözüne isabet ediyordu. Bir çığlıkla uyandı uykusundan. Bu çığlığına evdeki herkes gibi hanımı da uyandı “Hayırdır Bey nedir bu feryadın kâbus mu görüyorsun?” sualine bir müddet cevap vermedi alnında biriken terlerini silerken güçlükle “Yumurta hanım yumurta” dedi.

Hanım vekil kocasının canının yumurta çektiğini sanarak “Şimdi sana iki yumurta pişireyim de afiyetle ye” dedi ve sözlerini bir soruyla tamamladı…

Rafadan mı olsun, sahanda mı?...

Sayın vekilin kan beynine sıçramıştı olanca gücüyle “Hayıııır” diyebildi. Bu evde bundan böyle yumurta lafı edilmeyecektir. Ben yumurtanın her çeşidinden de nefret ederim” diyebildi.

***

En son Hac kafilesini Hacca götürecek olan gemi limandan kalkmak üzereydi. Seyyar satıcılar hacı adaylarına ellerindeki malları satma çabasındaydı. Bunlardan biriside yumurtacı Abdullah efendiydi. Abdullah Efendi tavuk yemi ve omletçiliği ile tanınırdı. İşte o gün yumurtacı Abdullah Efendi “Yumurta taze yumurtalarım var” diyerek satış yaparken hacı adaylarından birisi yolda eşi ile birlikte yemek için on tane yumurta aldı. Kesesini çıkarana dek gemi denize açılır oldu. Satıcı sahilde, hacı gemide, yumurtalar hacı adayının elindeydi. Gitmişti yumurtacı Abdullah Efendinin satıp ta parasını alamadığı on adet yumurtası…

Hacı adayları Mekke’ye vasıl oldular. Hac farizasını yerine getirip o zamanın şartlarına göre beş altı ayı aşkın bir süre sonra hacı olup memleketlerine vasıl oldular. Hacılar teker teker gemilerinden inerken Yumurtacı Abdullah Efendi yumurtasını sattığı ve parasını alamadığı hacıyı anında tanıyıverdi. “Hacı efendi Hacı Efendi sen Hac’ca giderken benden on tane yumurta aldın parasını veremeden gemi denize açıldı. Benim paramı ver” değince Hacı sevinçten havalara uçta “Hay Allah senden razı olsun hiç aklımdan çıkmıyordu. Şeytan taşlarken bile sanki taş yerine yumurta atıyordum al bana sattığın on yumurtanın parasını” Dedi.

Yumurtacı Abdullah Efendi “Öyle yağma yoook Hacı efendi” dedi. “Sen benim paramı o zaman verseydim gider on yumurta alır, kuluçkaya kor, kuluçkadan on tane civciv çıkardı. Bu civcivler tavuk olur, tavuklar yeniden yumurtlar, yumurtadan omlet olur, omlette pazar bulurdu. Bu sebepten bana bin lira vereceksin” dedi.

Bin lira o dönemde büyük paraydı. Hacı kabul etmiyor Yumurtacı Abdullah Efendi istiyordu. Derken olay kadıya intikal ediyordu.

***

Kadı tarafları dinliyor, her ikisini de haklı buluyordu. Öyle ya satıcı on yumurtanın parasını o zaman alsaydı on yumurta daha alır, yumurtaları kuluçkaya kor, yumurtalar civciv olur, civcivler yumurtlardı. Yumurtadan omlet yapar, Pazar bulur zengin olurdu.

Şehirde günlerce bu dava konuşulur oldu. Kadı bir türlü işin içerisinden çıkamıyordu. Bir öğlen vakti evine giderken çocukların bu olayı senaryo yapıp kendi aralarında oynadıklarını gördü. Kadı rolündeki çocuk tarafları dinliyor Yumurtacı rolündeki çocuğa soruyordu…

“Abdullah Efendi senin yumurtaların haşlanmış mıydı, çiğ miydi?”

Yumurtacı Abdullah Efendi “Haşlanmış yumurtaydı Kadı Efendi” deyince kadı rolündeki çocuk “Bre dinsiz haşlanmış yumurtadan civciv çıkar mı?...Al on tane yumurtanın parasını otur oturduğun yerde” diyerek mahkemeyi bitiriyordu.

***

Şimdi sormak lazım siyasilere atılan yumurtalar haşlanmış mıydı? Haşlanmamış mıydı? Eğer ki haşlanmış ise atılan yumurtalarla elbisesinin kirlendiğini iddia eden Devlet Bakanı Eğemen Bağış’ın bir öğrenci hakkında açtığı davanın reddi gerekir. Çünkü haşlanmış yumurta leke yapmaz. Bakalım bizim adalet nasıl işleyecek, hâkimlerimiz nasıl bir karar verecek?..

Bekleyelim görelim!..

Yumurta mı tavuktan çıkacak, tavuk mu yumurtadan?...

***///***

Mehmet Şükrü Baş 20 Aralık 2010 Elazığ Nurhak Gazetesi ile aynı tarihli Malatya Hâkimiyet Gazetesinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder