MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
BİR ‘ELVEDA’ DİYEBİLSEM
Ne zaman?..Kime ve niye yazdığımı hatırlamadığım “KAN” başlıklı şiirimde diyorum ki!...
Çok mu zordu? Bir elveda demek,
Hani bir kahvenin hatırı vardı.?
Dönüp baksaydın, elbet görürdün,
Gözümde akan, yaş değil kandı.
Sanki 2010 yılına yazılmış bir şiir gibi. Acısıyla tatlısıyla son gününü yaşadığımız 2010 yılı bize dönüp baksaydı arkasından döktüğümüz gözyaşlarının yaştan öteye kan olduğunu görecekti. Ömür güzergâhımızda geride bıraktığımız en karanlık, en acı, en umutsuz bir sene olduğunu görecekti. Nitekim türkülerimizdeki sözler gibi:
Sene gardaş sene ille bu sene
Gide de gelmeye bu zalim sene.
Dedirtmeyecekti. Ama dedirtti. Biz bu sene için “Gide de gelmeye” dedik. Çünkü içimizi karartan böyle bir seneye ömür güzergâhımızda şahit olmadık. Biz bu sene yalana, talana, dolana şahit olduk. Biz bu sene yoksulluğa sefalete şahit olduk. Buna rağmen hakkımıza razı olduk. En acısı, en vahimi BİZ BU SENE BÖLÜNMENİN EŞİĞİNE GELDİK, İHANETE ŞAHİT OLDUK.
Biz bu sene gaflet ve dalalet içerisinde olduk.
İstisnansalar kaideyi bozmasa da biz bu sene Siyasetçisiyle, eğitimcisi, tarihçisi, hukukçusu ile yazarı ve çizeri ile uyutulduk. Aydın dediğimiz aydıncıklar, prof dediğimiz poflar, sanatçı dediğimiz soytarılar, gazeteci dediğimiz palyaçolar bizleri binlerce yıllık kimliğimizden etmeye kalktılar.
Alt kimlik üst kimlik dediler.
Şeş dediler, beş dediler.
En vahimi, en tehlikelisi, en çirkini iki dil dediler.
Türk dediler, Kürt dediler, Alevi dediler, Sünni dediler adeta bu milleti parçalara böldüler.
Daha ileri gidip “Ülkenin eyaletlere bölünme zamanı geldi” dediler.
Daha da ileri gidip ‘Özerklik’ dediler.
Daha daha ileri gidip Urfalının, Mardinlinin, Diyarbakırlının, Vanlının, Anteplinin Maraşlının, Edirnelinin İzmirlinin mübarek kanları ile renklenmiş mübarek bayrağımızın yanına paçavradan bir bayrak istediler.
***
Açılım politikası içerisinde nereye gittiğini tam olarak bilmeyen hükümetimiz bütün bunlara suskun kaldı. Görmedi, duymadı, aldırmadı. Üstelik Kandil’den gelenleri aklandırmak için Cumhuriyetimizin teminatları hâkim ve savcılarımızı onların ayağına gönderdi. İlle ki onlara “Biz masumuz” dedirttiler oysaki onların tırnak aralarında şehitlerimin mübarek kanları duruyordu bu kanı bile görmediler. Bu tablodan cesaret alanlar iyice gemi azıya aldılar. Yollara tuzak kurup mayın döşediler..
Dağdan şehre indiler, Serapları yakıp, Sude’leri ağlattılar.
Bize bir günde on bir şehidin acısını yaşattılar.
Avrupa Birliği uğruna kapılarında beklediğimiz sahte dostlarımız ile bölücüler el ele verdiler. Türkün örf ve ananesini, birliğini, dirliğini bozmak istediler. Mehmetçiğimin dağlara taşlara tırnakları ile kazıdığı “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” özdeyişini oradan “Andımızı” kitaplardan silmek istediler.
İçimiz karardı.
***
2010 yılını kim nasıl değerlendirirse değerlendirsin. Ben bu seneden utanç duyuyorum.
Otuz bir vatan evladının katlinden sorumlu İmralı canisinin adam yerine konulmasından utanıyorum.
Okyanuslar ötesi alınan icazetlerden, bölücülere verilen tavizden utanıyorum.
Birer Türk düşmanı olduğu tescillenen bazı devlet ve siyaset adamlarının ayakları altına serilen kırmızı halıdan utanıyorum.
Bu oluşumların elindeki çakaralmaz tüfekle yedi düvele karşı koyan Çanakkale ruhunu zedelediğine inanıyorum. Böyle bir sene için “gide de gelmeye” diyorum. Ve ben bu seneye “Elveda” demek isterken ne yazık ki gelecek sene için de içimde hiçbir ümit besleyemiyorum.
Ben icazetlerle yönetilen bir millet olmak istemiyorum.
Ayakta duran bir adalet, yarınlarıma güvenle bakacak, beni, ailemi milletimi bayrak ve sancağımı koruyacak bir anayasa istiyorum.
Bunun içinde “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyebilen güçlü bir iktidar güçlü bir devlet istiyorum.
Rahmetli Osman Bölükbaşı derdi ki!...
BAŞ OLANLAR ÖVÜNMESİN,
NE GELİRSE BAŞA GELİR,
DİZ DÜŞERSE TOPRAK ÜSTE,
BAŞ DÜŞERSE TAŞA GELİR.
Başlarınızın öne düşmemesi umuduyla sevgili okurlarım yeni yılın size ve ülkemize sağlık ve esenlikler getirmesini niyaz ediyorum. Rabbim ülkemi ve ülkemi sevenleri korur inşallah…
***///***
31 Aralık 2010 tarihli Malatya Hâkimiyet Gazetesi ile aynı tarihli Elazığ Nurhak Gazetesinde yayınlanmıştır. M.Ş. Baş