23 Mart 2012 Cuma

SALİHLİ RÜYASI - III -








MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
Mehmet_sukru_bas@mynet.com

SALİHLİ RÜYASI – III –

Bazı şiirler vardır bestekârına ha bire “beni bestele” der gibidir. Bazı yazılarda yazarına “devam et” emrini verir. “Salihli Rüyası” yazı dizimde bana bu emri veriyor,
Devam et diyordu!
Bende bu emir doğrultusunda “Salihli Rüyası” yazımın üçüncüsüyle huzurlarınızdayım. Nasip olursa dördüncüsünü de yazacağım.
Efendim; şair ve yazar kardeşim R.Mithat Yılmaz’ın deyimi ile Allah’ın Salih kullarından müteşekkil Salihli’yi anlatmak hakikaten çok zor. Çünkü burada gördüklerimiz, burada yaşadıklarımız ancak yaşanılınca anlatılabilecek mahiyettedir.
Öyleyse bizde anlatmaya devam edelim gördüğümüz bu rüyayı.
***
Tarih 04 Mart 2012…
Kurşunlu kaplıcalarında ikamet eden şairler dönüş hazırlığındalar. Bavullar toplanıyor, odalar terk ediliyordu. O günkü programımızda geziler, akabinde vedalaşmalar vardı.
Nefis bir kahvaltıdan sonra arabalara doluştuk ve yola koyulduk.
İlk durağımız bütün dünyada tanınan Lidya krallığının başkenti olarak bilinen ve “Altınkent” olarak da adlandırılan eski ismiyle SARDES yeni ismiyle SART kasabası idi. Bu yer Salihli’ye 9 km uzaklıkta çok önemli tarihi bir mekândı. Her adımda tarihin ayak izleri görülüyordu. Sütunları dimdik ayakta duran sinagoglar ile İncil’de ismi geçen kilise hakikaten görülmeye değer yerlerdi. Bu yerin bir başka özelliği de ilk altın sikke olan paranın burada icat edilmesi ve ilk defa burada kullanılmasıdır.
Kafilemizle yakından ilgilenen ve her ferdi teker teker bilgilendirmekten adeta zevk alan Sart Belediyesi Halkla İlişkiler Birimi Müdür Yardımcısı Musa Eser Bey’in misafirperverliği gezimize anlam katıyordu. Kendisine teşekkür etmeden geçemeyeceğim.
Tarihi yerleri gezmek, buraları hakkında bilgi almak hele hele yüzlerce resim çektirmek bizleri yormuştu. Buradan hareketle bir başka güzelliğe sahip 4 km. mesafedeki Mersindere köyündeki Yörük Çadırı’na vasıl olduk. Güneş misafirlere gülümserken ikram edilen gözlemelerin, yudumlanan demli çayların tadına doyum olmuyordu.

VEDA ANI

Her güzelliğin bir sonu olduğu gibi bu güzelliklerinde sonuna gelmiştik. İlk vedalaştığımız şair Neriman Ertem hanımefendi ile güzel kızları oldu. Akabinde Doç. Dr. Burhan Tarlabaşı ve muhterem eşlerini uğurladık arkasından diğer şairlerimizle teker teker kucaklaşıp onlara elveda ettik.
O Akşam Kurşunlu kaplıcaları sessizdi. Ben ve aynı odada kaldığım R.Mithat Yılmaz ve kapı komşumuz Antakya’dan gelen Nevra Çağlayan’dan başka kimsecikler yoktu. O gecenin sabahında kardeşim Ahmet Otman terminalde bizlere el sallarken ben ve kardeşim R.Mithat Yılmaz Manisa’ya oradan da İzmir’e doğru yol alıyor, tesadüfün böylesi güç olsa da bindiğimiz otobüsün radyosunda Yusuf Nalkesen’in o muhteşem eserini dinliyorduk.

Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?

Bizde ayrıldığımız dostlarımızın yüzlerine bakmadan onların gıyabında onlara elveda diyorduk.
Elveda Allah’ın Salih kullarından meydana gelmiş güzel Salihli,
Evlada duygusal gönüllü, gani yürekli şair dostlarım!...
Elveda Ahmet Otman, Elveda Sedat Günay, elveda Gülgün Yalvaç sizleri hiç ama hiç unutmayacağım…
***///***
Mehmet Şükrü Baş 17 Mart 2012 Elazığ Nurhak ile Malatya Hâkimiyet Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder