MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
TUZUN SAHTESİ OLUR MU?
Geçtiğimiz günlerde ulusal gazetelerde bir haber okuduk. “Kocaeli Emniyet Müdürlüğü bir çatı katında 3,5 ton yani bir tanker dolusu sahte rakı ele geçirdi” deniliyordu.
Bu haber beni yıllar öncesine götürdü. Arşivime baktım 13 Haziran 2006 tarihinde “Tuzun sahtesi olur mu?” başlığı altında bir yazı kaleme almışız. Aradan altı yıl daha geçmiş kanunlarımız, kanun adamlarımız, bil umum sahtekârlıklara, sahte imalatçılara “Dur” dememiş veya diyememiş. Sahtekârlık bütün boyutları ile dal budak salmış ülkeyi kaplamış. Her neyse biz sözü fazla uzatmadan altı yıl önce kaleme aldığımız söz konusu o yazıyı bir iki kısaltmayla gözler önüne serelim. Serelim ki sahtekârlıktaki yerimizi öğrenmiş olalım.
İşte o yazı:
***
"Türkiye bir gariplikler ülkesi" diye boşuna demiyoruz. Burası Türkiye. Demek ki burada her şey mubah, her şey normal,
Önce Uşak'ta, daha sonra yurdun çeşitli yerlerindeki müzelerimizde saklanan tarihi değerlerimizin yerine sahteleri konulmak suretiyle asılları kimi diplomalı sahtekârlar tarafından el altından yurt dışına bir güzel pazarlanıyor.
Arkasından soruşturmalar, mahkemeler, tutuklanmalar, hapis yatmalar ve nihayetinde birkaç sene sonrasında tahliyeler. Olan ülkemizin tarihi zenginliklerine, kültür mirasına oluyor.
Her biri paha biçilmez bu eserlerimizin saklanmasından sorumlu, bu iş için devletimizden maaş alan kadrolu hırsızların mahirane bir şekilde talanını ibretle görüyoruz.
***
Yazımızın başlığına " Tuzun sahtesi olur mu?" dedik. Niye olmasın ki? Türk'ün bu yoldaki dâhiyane buluşları bir gün karşımıza sahte tuzu da çıkaracaktır. Nasıl olsa sahte bal, sahte reçel, sahte sucukların yanına sahte doktor, sahte avukat, sahte polis ve sahte öğretmen gibi unvanlarımız da eklendi.
Bitti mi? Hayır.
Sahte diploma, sahte ehliyet, sahte pasaport, sahte kimlik, sahte karne gibi belgelerimiz de bu kategoride yerine aldı.
Yine bitmedi.
Gıdaya sahtekârlık bulaşırda içeceklerimize bulaşmaz mı? Sahte süt, sahte kola, sahte rakı, sahte viski gibi içeceklerimizde sahtecilikten nasibini aldılar.
Daha binlerce ansiklopedik sahtekârlıklarımızı sıralayabiliriz.
Hangi pencereden, hangi gözle bakarsanız bakın; ülkemizde bir sahtekârlık furyasıdır gidiyor. Niye gitmesin ki? Herhangi bir cezai müeyyidesi yok ki. Yapanın yanına kar kalan, getirisi bol bir meslek halini aldı bu iş. Bu ülkede üzülerek ifade edeyim ki olanlar namuslu vatandaşa oluyor. Siz Şener Şen'in "Namuslu" filmini seyrettiniz mi? Ne diyordu Şener Şen'e rüşvet teklif eden müteahhit: "Ne bileyim namuslu olduğunu namussuzun!" Bu ifade ile ülkemizdeki namus mefhumu ne güzel ifade ediliyor değil mi?
Ve yine büyük devlet adamlarımızdan İsmet İnönü'nün hafızalarda yer eden bir sözü vardı. "Bir ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülke düzelemez." diyordu. Bu ifade de namussuzların ne kadar cesur olduğunu göstermiyor mu?
***
Bir toplumun bu kadar hızla çöküntüye gitmesinin sebeplerini araştıran, bunlara bir çözüm üreten, dahası toplumun namus değerlerinin yükselmesine vesile olacak girişimlerde bulunan birilerine rastlamak mümkün mü?
Üniversitelerimizin, cami cemaatimizin, görsel ve yazılı basınımızın namus değerlerini yükseltecek, insanları namuslu olmaya özendirecek herhangi bir panel, oturum ve benzeri faaliyetlerine şahit oldunuz mu?
Neme lazımcılık toplumumuzu bu hale getirmeye yeterli olmadı mı?
Eskiden "Et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır?" diye suallerle karşılaşırdık.
Sahi tuz kokunca ne yapılır?
***///***
Mehmet Şükrü Baş 05 Şubat 2011 Elazığ Nurhak Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder