24 Kasım 2011 Perşembe

İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN –II-

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ


mehmet_sukru_bas@mynet.com



İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN –II-



Kader bugün bize bu başlıkla ikinci kez yazı yazdırmayı nasip ediyor. Bizim ise elimizden ve dilimizden şükretmekten, İNNA LİLLA VE İNNA İLEYHİ RACİUN demekten başka bir şey gelmiyor.


06 Ağustos 2011 tarihinde ağabeyimin oğlu Suat’ı,


13 Eylül 2011 tarihinde Nurettin Ağabeyimi,


09 Ekim 2011 tarihinde annemi, ve….


09 Kasım 2011 tarihinde hayatta kalan son ağabeyim Bekir’i kaybediyorum.


Üç aylık bir zaman diliminde evladım kadar sevdiğim ağabeyimin oğlunun, annemin ve iki ağabeyimin acılarını yaşıyorum.


Asla şikâyet etmeden, asla yorumlamadan İNNA LİLLA VE İNNA İLEYHİ RACİUN Allah’tan gelmiş başla göz üstüne diyorum. Bu oluşumu Amentü’ye olan inancımızın gereği olarak görüyor ve şükrediyorum.


Allah’a Şükür’ler olsun diyorum…


***


3–4 gün boyunca taziyede oturduk. Dostlar, arkadaşlar, komşular, tanıdık tanımadık yüzlerce insanımız taziyelerde bulundu. Allah hepsinden razı olsun. Hepsine şükran borçluyuz.


3–4 gün boyunca insanoğlu denen bu varlığa baktım. Günler geçtikçe acılar azalıyor, ağlaşmanın yerini zaman zaman kahkahalar dahi alıyordu. Acılar paylaşılıyor, insan gerçekten metanetli bir canlı olduğunu gözler önüne seriyordu.


Bu süre zarfında taziye evinde neler mi konuşuldu dersiniz?


Kur’anlar okundu.


Dini hikâyeler anlatıldı.


Geçmişlerimiz rahmetle anıldı, onlara Fatihalar gönderildi.


Derken işin içine damarlarımıza kadar işleyen siyaset girdi.


Gelmiş geçmiş hükümetlerin icraatları masaya yatırıldı, çözüm yolları arandı. Şimdiki hükümetin tahlil ve analizi yapıldı. Kısaca siyasetin doruklarına çıkıldı. Herkes fikrini söyledi.


Hükümetler kuruldu, hükümetler yıkıldı.


***


Hamdüsenalar olsun ki bütün insanlarımızın devletinin ve milletinin yananda, birlik ve beraberlikten yana olduğunu gördük. Ve zaman zaman bu milletin yüreğinde olmadığını iddia ettiğimiz Çanakkale ruhunun hâlâ bütün azametiyle var olduğunu görmenin mutluluğuna erdik. Bir kere daha anladık ki bu milletin birlik ve beraberliğini bu milletin kardeşlik duygularını hiçbir güç yerinden oynatamayacaktır.


Çünkü bu millet et ve tırnak gibidir. Birdir, diridir, beraberdir. İyi günde de, kötü günde de, el ele gönül gönüledir.…



TAZİYE VE TEŞEKKÜR



Dinimizde, örf ve ananemizde taziyelerin çok önemli bir yeri vardır. Taziyeler taziye sahibinin acılarını hafifletir, küsleri barıştırır, dargınlıkları giderir, insanları kucaklaştırır onlara ölümü hatırlatır. Bizde üçerden on iki gün oturduk bu taziyelerde…


Kimler gelmedi ki taziyelerimize; kimler aramadı ki?…


* Ellerindeki bastonlara dayanarak gelen yaşı seksenleri aşan yaşlılarımız, arkadaşlarımız, sevgili dostlarımız…


* Eski ve yeni Belediye Başkanlarımız,


* Başta Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Rıdvan Kaya olmak üzere bütün gazeteci dost ve arkadaşlarımız….


* Acımızı kabristana kadar gelerek bizlerle paylaşan dostlarımıza duyuran Kana-e ve kanal 23 TV’nin değerli personel ve yöneticileri…


* Hukukçu dostlarımız, şehrimizin eğitimcileri, yazarları, şairleri, tabipleri, esnaflarımız, yakınlarımız komşularımız ve köylülerimiz…


* Her taziyemizde verdiği başsağlığı mesajları ile acımızı paylaşma lütfünde bulunan Sayın Valimiz…


İsimlerini yazmaya kalksam sayfaların alamayacağı kadar acılı günlerimizde yanımızda yer alan, telefonlarla acılarımızı paylaşan bütün dostlarıma teşekkür ediyor, cümlesine sağlık ve esenlikler diliyorum. Ve bu yazımı da bir evvelki yazım gibi Kanuni Sultan Süleyman’ın bir beyiti ile bitirmek istiyorum.


Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi



***///***


Mehmet Şükrü Baş 14 Kasım 2011





2 Kasım 2011 Çarşamba

AKP'NİN TARİHİ AYIBI

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

AKP’NİN TARİHİ AYIBI

Sene 1978 cennetmekân babam ağır hasta ben ve yine rahmetli olan ağabeylerim nöbetleşe babamı bekliyoruz. Bir gece vakti saatime bakıyorum saat üç. Aradan biraz zaman geçiyor yeniden saate bakıyorum yine üç…. Bir ara saatimin durduğunu düşünüyorum hayır saatim çalışıyor demek ki vakit geçmiyor. Alıyorum elime kâğıdı kalemi şöyle bir dörtlük yazıyorum.

Ne zalim bir gece bitmek bilmiyor

Demin saat üçtü şimdi yine üç.

Bütün dertlerimi unuttum bugün

Bir sen kaldın senide unutmak güç…

Aradan yıllar geçti hakikaten o günler ve o saatler unutulmadı.

***

1978’lerden 2011’lere geldik. 2011 yılının Ekim ayına!...Bu ayda kardeşimin gencecik oğlunu, kardeşimi ve annemi kaybettim. Üçünün de kırkları kırklarına karıştı.

Üçünü de unuttuk.

***

Bu ülke yine Ekim ayında!...

18 Ekim’de beşi polis sekiz şehit,

20 Ekim’de Çukurca’da 22 yaralı 25 şehit,

22 Ekim’de Hakkâri’de dört şehit verdi.

Onları da unuttuk…

***

23 Ekim’de Van ve en büyük ilçelerinden birisi olan Erciş’te 7,2 şiddetinde bir deprem oldu altı yüze yakın insanımız hayatını kaybetti. Binlerce insanımız evsiz yurtsuz kaldı. Üç bine yakın insanımız yaralandı. Doğal afettir dedik Allah’ın takdiri ilahisi dedik unuttuk.

***

Aradan bir hafta geçti geçmedi 29 Ekime geldik…

Bugün egemenliğin kayıtsız, şartsız milletin eline geçmesi,

Bugün bir milletin istiklâl ve hürriyetine erişmesi,

Bugün kula kulluk dönemine son verilmesidir.

Necip milletime kutlu olsun dedik ki!....Başbakanlık genelgesi ile Cumhuriyet Bayramında kutlanılması gereken tören geçişleri, resepsiyonlar ve diğer kutlama faaliyetlerinin iptal edildiği öğrendik işte o anda on şiddetinde bir depreme tutulmuş gibi yıkıldık ve kendimizi kör bir kuyuda hissettik.

88 Yıl önce milyonlarca şühedamın al kanı ile kazanılmış bir zaferin ve o zafer sonucu kurulan cumhuriyetin özelliklerini ve güzelliklerini anlatacak etkinliklerin yapılmayacağını, çocuklarımızın ellerine bayrakların tutuşturulmayacağını, cumhuriyet şiirlerin okunmayacağını öğrendik ve kendi kendimize sorduk…

Neden ve niçin?....

***

Cumhuriyet Bayramı gibi cumhuriyet tarihimizin en önemli, en onurlu, en faziletli bayramlardan birisinin iptaline gerek neydi?...

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk “Ey Türk Gençliği” diyerek başladığı hitabesinde… “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir” deyimindeki hangi unsurlar gerçekleşmişti.

Neden Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri iptal edildi?...

17 Ağustos 1999’da meydana gelen 7,4 şiddetindeki depremde bu ülke 18 bin evladını toprağa gömdü. Peki o zaman neden 30 Ağustos Zafer Bayramı ile Cumhuriyet Bayramı törenleri iptal edilmedi.?..

Çünkü bu cumhuriyet öyle kolay kurulmadı. Bu cumhuriyet milyonlarca şühedanın mübarek kanlarının dökülmesiyle kuruldu. Öyleyse hiçbir acı, hiçbir tasa, hiçbir afet bu ulvi ve mübarek etkinliğe gölge düşüremez. Bu ülke 1939 yılındaki Erzincan depreminden beri nice depremler yaşamış dinmez dediğimiz acılarımız zamanla azalmıştır. Lakin 2011 yılı 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinliklerin iptal edilmesi cennet mekân babamı beklediğim gecedeki gibi saatleri ve zamanı durdurmuştur. Kolay kolay unutulacağını da sanmıyorum.

Kutlamak istediğimiz Cumhuriyetimizin vazgeçilmez ilkelerinden birisidir. Biz her türlü acıyı da, felaketi de yaşasak bile dini ve milli bayramlarımızı kutlamak zorundayız. Zira bu kutlamalar devlet olmamızın bir özelliğidir. Onun için acılarda, felaketlerde yaşanır lakin dini ve milli bayramlarımızda kutlanır.

Çünkü bu ülkede o kadar cumhuriyet düşmanı, o kadar Atatürk düşmanı, o kadar hürriyet düşmanı o kadar vatan millet düşmanı yobazlar ve bedbahtlar var ki onların ekmeğine yağ sürmemek gerekir.

Umarız ve dileriz ki Cumhuriyetimize gölge olan bu faaliyet ilk olmaktan öteye gitmez ve bundan böyle gök kubbe yıkılsa bile kutlanılması iptal, hatta hatta tehiri bile düşünülemez. Dahası hiçbir hükümet böylesine tarihi bir ayıbı bir daha da sergilemez...

Kutlayamadığımız bayramınızı kutluyor, bütün şehitlerimi, depremlerde hayatlarını kaybedenleri, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ümü rahmetle anıyorYAŞASIN CUMHURİYETdiyorum…

YAŞASIN CUMHURİYET.

***///***

Mehmet Şükrü Baş 31 Ekim 2011

CUMHURİYETİ ANLAMAK - IV -

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

CUMHURİYETİ ANLAMAK – IV -

Bugün Cumhuriyet Bayramı…

Bugün egemenliğin kayıtsız, şartsız milletin eline geçmesi,

Bugün bir milletin istiklâl ve hürriyetine erişmesi,

Bugün kula kulluk dönemine son verilmesidir.

Necip milletime kutlu olsun.

***

Cumhuriyet Nedir?

Cumhuriyet; milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekili aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir.

Cumhuriyet; milletin din, dil, ırk ve cinsiyet gözetmeksizin kanunlar önündeki eşitliğidir.

Ülkemizin yönetim şekli hamdolsun ki cumhuriyettir. Kurucusu ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.

O büyük kurtarıcıyı rahmetle, şükranla, saygıyla anıyorum.

***

Öğretmen sınıfta cumhuriyetin özelliklerini anlatıyor. Arka sıralarda iki afacanın kendi âlemlerinde olduğunu görünce onlara yönelip “Söyle bakalım Mehmet, Cumhuriyet nedir.?” Diye bir soru soruyor.

Mehmet’in dersten de, konudan da haberi yok içinden geldiği gibi cevap veriyor. CUMHURİYET ADAM OLMAKTIR ÖĞRETMENİM” diyor. Öğretmenin gözleri doluyor, Mehmet’ine sarılıyor, gözlerinden öpüyor. “Çok doğru evladım, çok doğru, Cumhuriyeti anlamak adam olmaktır.” Diyor.

***

Çünkü:

Cumhuriyet hürriyettir,

Cumhuriyet medeniyettir,

Cumhuriyet kemaliyettir.

Cumhuriyet ahlaktır, fazilettir,

Cumhuriyet kişiliktir, haysiyettir,

Cumhuriyet akla gelen her nimettir.

***

Bu günlere öyle sanıldığı kadar kolay erişilmedi. Cumhuriyet denilen o güzellik kendiliğinden gelmedi. 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı’na dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı. İşte bu esaret yıllarında Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır” diyen Mustafa Kemal Paşa Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da açlıkla savaştılar, yoklukla savaştılar, cehaletle savaştılar, İngiliz’le, Fransız’la, İtalyan’la, Yunan’la savaştılar. Yetmedi yedi düvelle savaştılar. Binlerce şühedanın al kanları ile sulanan bu mübarek toprakları düşman çizmesinden kurtardılar. Bu kurtuluş sonrası Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet kurdular.

İŞTE BU DEVLET GENÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İDİ.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara başkent oldu. Atatürk düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, zihninde tasarladığı Cumhuriyetin ilânı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı. Yakın arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet'i ilân edeceğiz." dedi.

29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetimiz ilân edildi. Karakterinde ‘Hür yaşama, ulusunu hür yaşatma, yaşadığı zamana damgasını vurma’ özelliği olan Mustafa Kemal Atatürk genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı oldu.

***

Atatürk ülkenin bekası, milletinin istiklali için didindi durdu. Ömrü savaş meydanlarında geçti, en büyük savaşını cehaletle yaptı. İnkılâpları ile ülkenin ufuklarını açtı. Hasta adam tabir edilen ülkemizin varlığını dünya devletlerine kabul ettirdi. Bugün onun bize armağan ettiği Cumhuriyetin güzelliklerini soluyoruz. Biz, siz, hepimiz!..

Dünya durdukça. Payidar kalsın ülkemiz,

Yaşasın milletimiz,

Yaşasın Cumhuriyetimiz.

***///***

Mehmet Şükrü Baş 29 Ekim 2011

ELAZIĞ’I TANITIM GÜNLERİ –III-




MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

ELAZIĞ’I TANITIM GÜNLERİ –III-

(Dünden devam)















“Elazığ’ı tanıtım günleri” etkinliği sebebiyle Ankara’da üçüncü günümüz. Atatürk Kültür Merkezi sahasında kurulan devasa çadırlar yine tıklım tıklım. Yıllar öncesinde Elazığ’dan Ankara’ya göç eden eş ve dostlarımıza rastlıyor, onlarla kucaklaşıyor, onlarla hasret gideriyoruz. Gördüğümüz her insanda bir heyecan vardı. İdarecilerimiz, siyasetçilerimiz, bürokratlarımız yazar ve çizerlerimiz kutlu bir görevi ifa eder gibilerdi.

Elazığ’ın yetiştirdiği değerli saz ve söz ustalarımız tabiri caizse Ankara’yı sallıyorlardı. Esat Kabaklı, Adnan Çilesiz, Zülfü Demirtaş, Hasan Öztürk, Adile Kurt Karatepe, Bülent Serttaş ve Yalçın Turhan okudukları biri birinden güzel Harput Türküleri ile dinleyenleri mest ediyorlardı.

Özetlemek gerekirse ortam güzel, saz güzel, söz güzeldi…

***

Elazığ’ın meşhur öküzgözü üzümü, mahalli havaları, peynirli ekmeği, İçli köftesi, çiğ köftesi, pestili, orciği damakla nefis bir tat bırakırken bu etkinlik çok geç kalmış bir faaliyet olmasına rağmen binlerce insanın da gönlünde yıllarca silinmeyecek bir iz bırakıyordu. Hakikaten böylesine bir etkinliğin bugüne kadar yapılmamış olması ilimiz için önemli bir eksiklikti. İnşallah bu eksiklik Ankara ile sınırlı kalmaz İstanbul ve İzmir gibi büyük vilayetlerimizde de devam eder. Zira ülkemizde ve dünyada tanıtım ve reklâm yaşantımızın önemli bir parçası haline geldi. Markalaşmak, tanınır olmak, aranır hale gelmek her alanda öne çıkan ve ihtiyaç duyulan unsurlardan oldu. Öğleyse bizimde bu gibi faaliyetlerle ilimizin öne çıkan değerlerini tanıtmamız ve markalaşmış ürünlerimizin reklâmını yapmamız kaçınılmazdır…

BU FAALİYETTE YERDİKLERİMİZ

Bendenizde dâhil olmak üzere pek çok insanımız gazetecimiz, yazarımız çizerimiz… Elazığ Belediyesi hakkında yazmadık yazı, söylemedik söz bırakmadık. Elazığ Tanıtım Günleri sebebiyle gittiğimiz Ankara’da Atatürk Kültür Merkezi ve civarında gördüğümüz mezbelelik hakikaten içler acısıydı. Bu alanda illerin tanıtımı ve sergileme faaliyetleri için kurulan çadırlar ve güzergâhları tabiri caizse bir felaketti. Her yer çöp içerisinde adeta bir mezbelelikti. Ankara Büyük Şehir Belediyesi böylesine önemli faaliyetlerin yapıldığı yeri daha güzel dizayn edebilir, yollarını asfaltlar, kalıcı tuvaletler inşa edebilirdi. Atatürk Kültür Merkezi’ni ile civarını ad ve unvanına layık bir konuma getirebilir, güzelleştirebilirdi.

Ama yapılmamış, ama görülmemiş, ama güzelleştirilmemişti. Ulu Önder Atatürk’ün ismi ile müsemma bu alan Başkente layık bir konumdan çok uzaktı. Bu yüzden yerdiklerimizin başında Sayın Gökçek’i görmemiz gerekir.

***

İcraatını beğenmediğimiz kurumlar listesinin ikinci sırasında ise Üniversitemiz geliyordu. Personel, araç, gereç ve ödenek bakımından en zengin konumda olan üniversitemiz ortalarda bir stantta ne yaptığı belli olmayan gelip geçenleri seyreden bir konumdaydı. Oysa biz bu ilim irfan kurumunun yüzümüzü ak etmesini bekler Fırat Üniversitesi ismine yakışır bir şekilde daha görkemli, daha canlı, daha güçlü olmasını beklerdik.

***

Bu listenin üçüncü sırasına Ağın ilçemizi koyarsak hakkı sahibine teslim etmiş oluruz. Ağın ilçemizin standı olmayışı bu şirin ilçemizin kayda değer bir kusuru daha ötesinde bir ayıbı idi. Bu etkinliğe katılmama sebebini bilmediğimizden detaylarına inemiyoruz inşallah önemli bir mazeretleri vardır. Ancak stantları gezenlerin Elazığ’ın Ağın diye bir ilçesinden haber olmayışları Ağın Belediyesinin bu etkinlikte sınıfta kaldığının bir göstergesiydi.

***

Listemizi devam etmek istersek bu listeye Elazığ’ın önemli iş adamları ile esnafını koyabiliriz. Elazığlı esnaf yok denecek kadar azdı. Trabzonlusu Rizelisi Elazığ’a özgü damak zevklerini sergilerken gözler kendi esnafımızı boş yere arayıp duruyordu. Buda Elazığ esnafının hala çağın gerisinde kaldığını, kabuğunu kıramadığını, yeniliklere açık olmadığını gösteriyordu.

Bu önemli ve büyük etkinlikte bu sebepler göz önüne alındığında Elazığ Ticaret ve Sanayi odasının, odasına kayıtlı esnaflarla birlikte sınıfta kaldığı görülüyordu.

***

Bu gibi devasa organizelerde elbette ki bu kadar kusur kadı kızında da olur diyor ilerisi için ümitvar olduğumuzu ifade ediyoruz. Özetleyecek olursak Bu büyük organizeyi kusursuz kılan…

Valimiz Muammer Erol,

Belediye Başkanımız Süleyman Selmanoğlu,

İl Kültür ve Turizm Müdürümüz Tahsin Öztürk,

Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, bu vakfın Müdürü Güçmen Memişoğlu,

Ankara Elazığ Kültür Derneği Başkanı Ahmet Ayaz,

Elazığlıların Ankara’daki evi ve ev sahibi Kadirhan Sungurgurlu,

Kovancılar ve Karakoçan ilçelerimizin yöneticileri,

Manas Yayıncılık Koordinatörü Şener Bulut ve arkadaşları “Elazığ Tanıtım Günleri”ni kusursuz bir şekilde sahneye koyma başarısını gösteriyor ve ayakta alkışlanmayı hak ediyorlardı.

Bizde bu zevatı şahsımız ve gazetemiz adına kutluyor ve alkışlıyoruz. Hizmetleri unutulmayacaktır. Sağ olsunlar var olsunlar.

***///***

Mehmet Şükrü Baş Elazığ 21 Ekim 2011

ELAZIĞ'I TANITIM GÜNLERİ - II -


























07 Ekim 2011…Sabah 08.45 içinde bulunduğumuz vasıta Ankara Atatürk Kültür Merkezi’ndeki stantlarımıza doğru yol alıyor. Yanı başımda Manas Yayıncılık Genel Koordinatörü Şener Bulut, şair ve yazar dostlarımdan R.Mithat Yılmaz, Günerkan Aydoğmuş, Gazi Özcan, Muammer Aksoy, Dursun Aksoy, Hadi Önal, Doğan Sever, Fethi Açıkgöz, Fırat TV’den Birgül Karayıl ile Yeniçağ gazetesinden Mevlüt Uluğtekin Yılmaz.

Hepimizin yüreğinde aynı duygu aynı şevk...

Stantların önüne geldiğimizde günün erken vakti olmasına rağmen mahşeri bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Dünkü yazımda da bahsettiğim gibi bu stantları günde en az bir milyon kişi gezip görüyor, şehrimizin markalaşmış ürünlerini teşhir eden bölümleri geziyor, alış veriş yapıyorlardı.

Stantlara şöyle bir göz atıyorum.

Ağın haricindeki bütün ilçelerimiz bu ilçelerin görevlileri, belediye başkanları canla başla uğraşıyorlardı. Bunların içerisinde İki ilçemiz vardı ki bunlar farklıydı, farklılıkları her kesim tarafından fark ediliyordu. Bunlar Kovancılar ve Karakoçan ilçelerimizdi. Kovancılar Kaymakamı Selçuk Aslan ile Belediye Başkanı Bekir Yanılmaz ve Karakocan Belediye Başkanı Nurettin Arslan’ın gayretleri cidden takdire şayan bir oluşumdu. Bu faaliyete ev sahipliği yapıyor, vatandaşlarla bire bir ilgileniyor, ilçelerini ve ilçelerine ait ürünleri tanıtıyor halkı tek tek kucaklıyorlardı.

Bizde onları kucaklıyor, bizde onları selamlıyoruz.

***

Yayınevimizin (Manas Yayıncılık) standı tabiri caizse bu etkinliğe mührünü vuruyor, standımızın gelip gideni eksik olmuyordu. Yeni ve eski Milletvekillerimizden bazıları… Valimiz Muammer Erol, Belediye Başkanımız Süleyman Selmanoğlu, İzmir valisi hemşerimiz Cahit Kıraç, eski valilerimizden Lütfullah Bilgin, Muammer Muşmal ve muhterem eşleri bize unutamayacağımız bir ev sahipliği yaptılar. Gönlümüzde çok önemli bir yer edinen Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu ve muhterem babaları Prof. Dr. Kerim Sunguroğlu, Dr. Ahmet Eren, RÜTÜK Üyesi Hasan Tahsin Fendoğlu, Elazığlı iş adamları, hukukçularımız, doktorlarımız, eğitimcilerimiz daha onlarcası yüzlercesi ziyaretimize geliyor onlarla kucaklaşıyor, onlarla hasbihal ediyor, hasretlik gideriyoruz.

Hepimizde aynı heyecan, aynı ruh ilimizi dünyaya tanıtmaya çalışıyoruz.

***

Fırsatını buldukça stantları geziyoruz.

Yukarıda da değindiğimiz gibi Ağın haricindeki bütün ilçelerimiz,

Elazığ Belediyesi, Fırat Üniversitesi, Elazığ iş kadınları, Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Fırat Kalkınma ajansı, Final Dershaneleri, hastanelerimiz, dershanelerimiz, ressamlarımız, yazarlarımız, Çağ Gurubu, Eti Krom ve daha niceleri bu etkinlikte “Bende varım” diyenler arasındaydı.

***

Bu devasa faaliyette kusur veya eksiklik yok muydu? Sorusunu sizler bana tevdi etmeden ben cevap vereyim. Biz her zaman bardağın boş tarafına değil de dolu tarafına bakanlardan olduğumuz için gözle görülür, dişe dokunur bir eksiklik görmedik. Gördüğümüz eksikliklerde bizlerin inisiyatifi dışında olan eksikliklerdi. Yer ve mekân tespiti bakımından Ankara Büyükşehir Belediyesinin kusurdan öte ayıbı vardı. Biz bu ayıbı da görmemezlikten geliyor bu faaliyetin güzelleşmesi ve damaklarda doyumsuz bir tad bırakabilmesi için elini taşın altına sokan başta Kültür ve Turizm Müdürümüz Tahsin Öztürk ve ekibi olmak üzere bütün kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyoruz.

Bu etkinlik bizler için bir ilkti, önemli bir aşama önemli bir sınavdı. Ve bu sınav oldukça başarılı bir şekilde verilmiş oldu. Böylesine devasa faaliyetlerde olması gereken kusur ve eksiklikler yok denecek kadar azdı.

***

O gün Elazığlı yazarların imza günüydü. Yazarlarımız, şairlerimiz kitaplarını imzaladılar. Daha sonra Halk Oyunları Gösterisi, Kürsübaşı Meşk Konseri, Elazığ Devlet Klasik Türk Müziği Korosu ve saat 19.15’de başlayan Bülent Serttaş konseri ile bu gecenin de sonuna geliyorduk.

Saat 22 sularında doluştuk arabalarımıza bizi ağırlama lütfunda bulunan iş adamımız, daha doğrusu medarı iftiharımız Kadirhan Sunguroğlu’nun Kızılcahamam’daki tesislerine gitmek üzere yola çıktık.

Yarın sabah görüşmek umuduyla sevgili okurlarım…

***///***

Mehmet Şükrü Baş Elazığ 19 Ekim 2011

ELAZIĞ'I TANITIM GÜNLERİ - I -

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

ELAZIĞ’I TANITIM GÜNLERİ – I -

05 Ekim 2011 günü sabah saat 05.30 da başlayan Ankara yolculuğumuz Darende’deki Somuncu baba ve Kayseri’deki Erciyes dergisini ziyaretimiz sonucu aynı akşam saat 24 sularında Kızılcahamam Akasya Termal tesislerinde son buldu. Yaklaşık 18 saatlik uzun yolculuğumuzda hiç birimizde yorgunluk alametleri görülmüyordu. Çünkü biz bir amaç uğruna bu seyahati yapıyorduk. Gayemiz şehrimizin kültürünü, örf ve ananesini, musikimizden tutunuzda damak zevkimize kadar Elazığ’a mal olmuş markalarımızı Ankara üzerinden bütün Türkiye’ye hatta bütün dünyaya tanıtmaktı.

Kızılcahamam Akasya Termal tesislerinde bizi hakiki bir Elazığlı, bir Elazığ Sevdalısı değerli hemşerimiz Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu karşıladı. Biz bu güne kadar her Elazığlıya mal ettiğimiz misafirperverliğin en hasını, en unutulmazını burada gördük. Bu muhterem iş adamımızla gururlandık, iftihar ettik.

Rabbim işini gücünü rast getirsin…

***

Ertesi gün yine yollardayız.

Ankara’ya gidiyoruz.

Şehre girdiğimizde bilbortlarda, belediye otobüslerin önünde köprülerin üzerinde “Elazığ Tanıtım Günleri” afişlerini görüyor seviniyor, mutlu oluyoruz. Her caddede, her bulvarda gördüğümüz bu manzara bizi fazlasıyla duygulandırıyor yapılan işin önemini daha iyi kavramamıza vesile oluyordu.

Vasıtamız Atatürk Kültür Merkezine geldiğinde asla tahmin etmediğimiz veya asla tahmin edemeyeceğimiz bir coşkuyu görüyoruz. Stantların bulunduğu devasa çadırlardaki birlik ve beraberlik mesajı verir gibi kucaklaşmalar, hasret gidermeler bir bayram havası estiriyor ortaya görülmeye değer bir manzara koyuyordu.

Stantların olduğu büyük çadırın girişinde Valimiz Sayın Muammer Erol’u görüyoruz hemen yanı başında Kültür ve Turizm Müdürümüz Tahsin Öztürk’ü…Tahsin Öztürk’ün tabiri caizse yine ter topuğunda… Ha bire koşuşturup duruyor. Daha sonra Belediye başkanımız Sayın Selmanoğlu’nu görüyoruz gülümseyen gözleri ile vatandaşları kucaklıyor görevlileri kutluyor gönüllere su serpiyordu.

Bu üçlüyü ayakta alkışlamakta bizlere düşüyordu.

Cidden onları kutluyor ve alkışlıyoruz…

***

Bu devasa faaliyeti sahneye koyan isimlerin başında gelenlerin bir kaçını yazmamız gerekirse ilk beşin içerisinde Elazığ Kültür ve Tanıtma vakfı Başkanı Mehmet Çağlar’ı, bu vakfın Müdürü Güçmen Memişoğlu’nu, Elazığ Kültür Derneği Başkanı Ahmet Ayaz’ı göstermek hakkı sahibine teslim etmek anlamına gelir. Bu üçlüde tanıtımın kusursuz olabilmesi için canla başla çalışıyor bir an durup dinlenmeden sağa sola koşuşturuyorlardı. Özetleyecek olursak Elazığ Valiliği, Elazığ Belediye Başkanlığı, Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Ankara Elazığ Kültür Derneği “Elazığ Tanıtım Günleri”ni kusursuz bir şekilde sahneye koyma başarısını gösteriyor ve ayakta alkışlanmayı hak ediyorlardı

Bu zevata bir Elazığlı olarak şahsım ve gazetem adına minnet ve şükranlarımı ifade ediyor teşekkürlerimi arz ediyorum.

***

Bu muhteşem etkinliğin açılışını 15–20 bin kişinin katılımı ile 6 Ekim 2011 Perşembe günü saat 12’de Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın, Elazığ Valisi Muammer Erol’un, Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu’nun, Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı başkanı Mehmet Çağlar’ın, Ankara Elazığ Kültür Derneği Başkanı Ahmet Ayaz’ın, Milletvekilimiz Sermin Balık ile Şuay Alpay’ın, medar-ı iftiharımız Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu ve muhterem pederleri Prof. Dr. Kerim Sunguroğlu’nun, Eski milletvekillerimizden Mustafa Gül, Tahir Öztürk, Ahmet Cemil Tunç ile Şemsettin Murat’ın, Eski valilerimizden Lütfullah Bilgin, Muammer Muşmal ve muhterem eşleri’nin ve daha nicelerinin katılımı ile TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek yaptı. Belki mübalağa olacak ama bu üç gün zarfında üç milyondan fazla insanımız bu etkinliği izledi.

Çünkü açılış muhteşemdi, görsellik muhteşemdi, katılım muhteşemdi.

Açılış konuşmaları, halk oyunları gösterileri, sergilerin açılışı, kürsübaşı meşk konserleri derken saat 19.15 de başlayan Esat Kabaklı konseri ile o gün akşam olmuştu bize tahsis edilen vasıtaya binip ikametimize ayrılan Akasya Termal Oteline gitmek üzere Kızılcahamam’ın yolunu tuttuk.

Yarın yine buradayız sevgili okurlarım sizlerde bu güzelliği yaşamanız ve paylaşmanız için lütfen burada kalın, sağlıcakla kalın…

***

TEŞEKKÜR:

Geçtiğimiz hafta annemin vefatı sonucu başsağlığı mesajı yayınlayan ve bizzat acımızı paylaşma lütfunda bulunan Valimiz Sayın Muammer Erol ile gazetemiz Nurhak’ın sahibi ve Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Rıdvan Kaya’ya,

Annemin bu ebedi yolculuğunu görüntüleyen ve bizzat taziyemize gelen ilimizin değerli yayın kuruluşlarından KANAL 23 ile KANAL E’nin değerli yöneticileri ve personeline,

Manas Yayınevi sahibi Şener Bulut ile değerli üyelerine,

İlimizde yayın yapan yerel gazete sahip ve yazarlarına,

Komşularımıza, dost ve akrabalarımıza en kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.

Sağ olsunlar, var olsun…

***///***

Mehmet Şükrü Baş Elazığ 17 Ekim 2011

İLÇELERİMİZDE YAPILAN ŞİİR PANELLERİ

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

İLÇELERİMİZDE YAPILAN ŞİİR PANELLERİ

(KOVANCILAR)

İlimizin yüz akı faaliyetlerinden birisi olan Hazar Şiir Akşamları kapsamında her yıl olduğu gibi bu yılda ilçelerimizdeki eğitim kurumlarında öğretmen ve öğrencilerimizle buluşma imkânını bulduk. Bu etkinliğin en önemli parçalarından birisi olduğuna kalben inandığım bu faaliyetin ilçelerimizde daha fazla ilgi gördüğü, daha fazla benimsendiği ve daha fazla taraftar topladığına şahit olduk. Bu yaklaşımdan hakikaten gururlandık ve mutlu olduk

Sabah saat 09.30’zu gösterdiğinde Kovancılar Kaymakamlığının tahsis ettiği vasıta ile her gün biraz daha gelişen, şehirleşme yolunda hızla ilerleyen bu şirin ilçemize doğru yol alıyoruz.

Kafile Başkanımız Eğitimci Yazar ve Şair Elazığ Eski Belediye Başkanı benimde ortaokulda Türkçe öğretmenim Şükrü Kacar.

Panelistler:

Bir gönül dostu şair ve yazar Prof. Dr. İsa Kayacan,

Onlarca romanı yurt içi ve yurt dışında okunan ve her romanında ilimizden kesitler sunan ünlü romancımız Elazığ’ın medar-ı iftiharı yazar ve şair Naşide Gökbudak,

Yurt dışından bu faaliyete katılan Babahan Şerif,

Şair İhsan Nazik,

Ve bendeniz Mehmet Şükrü Baş…

***

Aracımız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde durduğunda bizi ilçenin genç ve dinamik kaymakamı Selçuk Aslan ve güler yüzlü eşleri karşıladı. Bu karşılamada Sn. Selahattin Türkmenoğlu, Emniyet Müdürü Kamuran Koç, İl Encümeni Selami Sarıpolat, İlçe Müftüsü İbrahim Yavuz, Yazı İşleri Müdürü Mehmet Biçer, Milli Eğitim Şube Müdürü Cebrail Düzgün, Anadolu Lisesi Müdürü Hacı Akpınar, İ.H.L. Müdürü Süleyman Güneş, Kovancılar Lisesi Müdürü Murat Meşe, Kovancılar İlköğretim Okulu Müdürü Coşkun Sertkaya, Emre Ercan İÖO Müdürü Oktay Demirelli, Yarımca Ferrohkrom İÖO Müdürü Zülfü Ayerdem, İsmetpaşa İÖO Müdürü Murat Ersoy, Eti Holding İÖO Müdürü Hüseyin Alev, Mimar Sinan İÖO Müdürü Murat Kaya, Şeh. TBB. Teğ. Y.Demir İÖO Müdürü Şerafettin Durumlu, Atatürk İÖO Müdürü Sıtkı Zincirli, Fatih Sultan Mehmet İÖO Müdürü Aziz Ormanoğlu karşıladılar.

Bu karşılama o kadar sıcak ve o kadar gönülden bir karşılama idi ki bir takdire vesile olabilmesi için bu isimleri teker teker yazma ihtiyacını duydum. İsmini bilmediğimden not almadığımdan yazamadıklarım da beni bağışlasınlar.

***

Günlerden Cumartesi olmasına rağmen salonda büyük bir kalabalık vardı. Öğretmenler, öğrenciler, veliler tatillerini bırakıp Hazar Şiir Akşamlarına hizmetin bir parçası olan bu etkinliğe koşmuş yaptıkları işin bir gönül işi olduğunu kanıtlamışlardı.

Başta Sayın Kaymakamımız olmak üzere bu kadroya teşekkürlerimi, saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

***

Konumuz şiir ve şairdi. Şiir denilince aklımıza ilk gelen İstiklal Marşımız, Şair denilince de aklımıza ilk gelen İstiklal Marşı Şairimiz cennet mekân Mehmet Akif’ Ersoy’dur. Zaten 19 Hazar Şiir Akşamları da Mehmet Akif Ersoy’un aziz hatırasına bir saygı nişanesi olarak yapılıyordu.

Ruhu şad Mekânı Cennet olsun.

Rabbim büyük ustanın “Allah bu ülkeye bir daha bir İstiklal Marşı yazdırmasın” yolunda ettiği duayı da kabul buyursun.

***

Panelimiz Kaymakamımızın yaptığı gözler yaşartan o duygusal konuşması ile başladı. Oturum Başkanımız Sayın Kacar panelistlere söz veriyor, panelistler Mehmet Akif Ersoy’un kişiliğini ve şairlik yönünü rahmet duygularıyla izaha çalışıyorlardı. Elbette ki Mehmet Akif Ersoy gibi bir dehayı tarif etmek onu tam manasıyla anlatabilmek imkânsızdı. Bu bilinçle söz aldığımda “Mehmet Akif’i Mehmet Akif yapan yüreğinde akan vatan ve millet sevgisinin coşkunluğudur” diyebildim.

***

Panelistler şiirlerini okudu…

Okunan şiirlere salonda yoğun bir ilgi vardı bu ilgiyi gören oturum başkanımız öğrencilerimiz başta olmak üzere salonda bulunan herkese söz hakkı verdi. Öğrencilerimiz büyük bir sevinç ve coşkuyla şiirler okudular onların gözlerindeki mutluluk ifadeleri bizleri de mutlu etmeye yetiyordu. Yanımıza geldiler, bizlerle söyleşide bulunup bizlerle resim çektirdiler. Bu resim karesinde güzellikler vardı, sevgi ve saygı vardı, Mehmet Akif sevgisi, İstiklal Marşı sevgisi, vatan, millet ve bayrak sevgisi vardı.

Geleceğin şairleri, yazarları kaymakamları, valileri vardı.

Sona doğru geliyorduk. Bu sıcak ve coşkulu ortamdan ayrılmak zor olsa da onlara veda etmek zorundaydık. Bizde öyle yaptık. Elveda sevgili öğrencilerimiz elveda çok saygın ve değerli ev sahiplerimiz elveda diyerek yeniden yola koyulduk.

***///***

Mehmet Şükrü Baş Elazığ 28 Eylül 2011

ERCİYES'TEN HAZAR'A...

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

ERCİYES’TEN HAZAR’A

Bir sene öncesinde başlayan hazarlıklarımız bizi, ilimizin büyük organizasyonu ve medar-ı iftiharı olan HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI etkinliğinin arifesine taşıdı. Bu faaliyette yer alacak şairlerimiz, yazarlarımız, dergicilerimiz, genele yayarsak bütün misafirlerimiz birer birer gelmeye başladılar. Bir baktık ki bu faaliyet bir tatlı vuslata dönüşüvermiş. Sarılmalar, kucaklaşmalar, hasretlik gidermeler…

Hasretlikler giderildi, gönüller birleştirildi…

***

Bir telefon konuşmasına kulak kabartıyorum. Misafirlerimizden birisi memleketinde birisiyle konuşuyor ve diyor ki: ”Yahu arkadaş ben böyle bir şey görmedim. Muhteşem bir karşılama, muhteşem bir organize, muhteşem bir faaliyet…”

Hazar Şiir Akşamları etkinliklerinin yarısından çoğunda bulunmuş, bu faaliyetin de tertip komitesinde yer almış birisi olarak gururlanıyorum. Yaptığımız işten doyumsuz bir haz alıyor ve kendi kendime mırıldanıyorum: “İyi yoldayız!”

***

Kayseri’den dergicilik paneli için gelen şair ve yazar kardeşim Sergül Vural o tatlı ve samimi üslubuyla “Abi, şair ve yazar olarak çok yerlere gittim. Çok şehirler gördüm. Fakat hiçbir yerde böylesine damaklarda tat, gönüllerde iz bırakan bir faaliyet görmedim. Ne diyeceğimi, sizleri ve idarecilerinizi nasıl kutlayacağımı bilemiyorum…”diyor.

Sergül Vural’ın gözlerinde okuduğum mutluluk gönlüme siniyor, ben de onunla birlikte heyecanlanıyor, onunla mutlu oluyorum.

***

Günümüzde “Destanlar Şairi” olarak haklı bir ün kazanan eğitimci yazar ve şair Fazıl Ahmet Bahadır ise ”Ben Elazığ’a doyamıyorum. İnsanların sıcakkanlılığı, misafirperverliği muhteşem doğa güzelliği ile bir araya gelince şiirin zirveleştiğini görüyorum.” diyor.

Bizde bu büyük ustanın akşam okuyacağı şiiri merak ediyor, biz de onunla birlikte heyecanlanıyor, onunla birlikte seviniyoruz.

***

Yanı başımızda bir çınar duruyor. Eğiliyorum, saygıyla ellerinden öperken yüzündeki mutluluğu görebiliyorum. Bu çınar Erciyes Dergisi Kurucusu ve Yazı İşleri Müdürü duayenimiz Nevzat Türkten’den başkası değil. O da Kayseri ekibiyle birlikte o da Elazığ’da bulunmaktan, bu faaliyetin içerisinde yer almaktan mutlu, dolayısıyla biz de mutluyuz.

Kayseri ekibinde “ÇINGI” Dergisi sahibi Süleyman Karacabey yanı başımızda bizleri izliyor. Onun yanında değerli şairlerimizden Köksal Akçalı ve Mustafa Ferit Yıldız var. Hepimiz kol kola, hepimiz el ele, gönül gönüleyiz.

Muhteşem bir atmosfer, muhteşem bir tablo… Dünyaya kardeşliğimizin, birlik ve beraberliğimizin işaretini verir gibiyiz.

***

Bir an dönüp gerilere bakıyorum. Yıllar öncesi yapılan faaliyetler için kimler ne demiş? Eve gelir gelmez yazı arşivime bir göz atıyorum. İLESAM Başkanı ve Emekli Valimiz Rıza Akdemir şahsıma gönderdiği 26 Ekim 2006 tarihli mektubunda:

“Aziz Kardeşim.

Şehirleri çok defa sevdiren yalnız geniş caddeleri, yüksek evleri, çiçekli parkları değil, güler yüzlü, sıcakkanlı, saygılı ve kültürlü insanlarıdır. Ben Elazığ’da bu güzelliği ve hazzı yaşadım. Başarılı, huzurlu, sağlıklı, uzun yıllar diliyorum aziz kardeşim…” derken o mektubu ile adeta bizlere yol gösteriyordu.

Yaptığımız işin ve gittiğimiz yolun doğru olduğuna inanıyor ve arşivimizi karıştırmaya devam ediyoruz…

Karşımızda yine Kayseri’den Erciyes’in havasını teneffüs etmiş önemli bir ismi görüyoruz. Bu isim Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Şair ve Yazar Bekir Oğuzbaşaran… Sayın Oğuzbaşaran’ın Hazar Şiir Akşamları’nda seslendirdiği daha doğrusu destanlaştırdığı “HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI” eserini gereğine binaen sayfamıza taşıyoruz

İşte o muhteşem şiir:

Türk Dili’nin divanıdır, Hazar Şiir Akşamları

Güzel sanat mekânıdır, Hazar Şiir Akşamları.

Bir gönül dili köprüsü, Türkiye’den Türkistan’a

Muhabbetin zamanıdır, Hazar Şiir Akşamları.

Dili, gönlü, imanı bir, yüz milyonlarca insana

Kardeşliğin imkânıdır, Hazar Şiir Akşamları.

Lâle, karanfil koklayan; şair bilge fatihlerin

Barış, dostluk lisanıdır, Hazar Şiir Akşamları.

Yıllardır hazan vaktinde, tomurcuk güller açtıran

Derdimizin dermanıdır, Hazar Şiir Akşamları.

Şiir, müzik panayırı; dil verilip dil alınan

Aşkın yüce fermanıdır, Hazar Şiir Akşamları.

Türkçemiz bir dünya dili, ana sütünce sevgili

Gönlümüzün sultanıdır, Hazar Şiir Akşamları…

***

Bütün bu oluşumları dünü ve bu günü ile birlikte harmanladığımızda Hazar Şiir Akşamları etkinlikleri hakkında söylenmesi gerekenlerin söylendiğini, yazılması gerekenlerin yazıldığını, yapılması gerekenlerin yapıldığını görüyor; bu faaliyetin içerisinde yer almaktan gururlanıyor ve bu vesile ile bu faaliyetin mimarlarını saygıyla selamlıyoruz.

Şairin vedası şiirle olur. Biz de değerli misafirlerimizi bu etkinliğin sonunda ERCİYES’TEN HAZAR’A başlıklı bir dörtlüğümüzle uğurlamak istiyoruz.

***

Erciyes’ten Hazar’a gelen canlarım,
Hazar’dan Erciyes’e selam götürün.
Yine o kutlu dağın başı duman mı?
Türk’ün otağına türkü götürün.

***///***

Mehmet Şükrü Baş Elazığ Nurhak Gazetesi 27 Eylül 2011

NAİLBEY'DEN BAHÇELİEVLER'E...HASBİHÂL MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ

mehmet_sukru_bas@mynet.com

NAİLBEY’DEN BAHÇELİEVLER’E

1950 yılı olsa gerek.

Merkeze 27 Km uzaklıktaki köyümüz Gökçe’den il merkezine gelen bir kamyonun tahta kasasında Elazığ’a doğru yol alıyoruz. Cennetmekân ninemle birlikteyiz. Güneş kendini göstermeye başladığında içerisinde bulunduğumuz kamyon homurdana homurdana toprak yollarda yol alıyor, arkamızda büyük bir toz bulutu göz gözü görmüyor.. Kimler yok ki bu kamyonun kasasında kadınlar, erkekler, çocuklar, gençler, koyunlar, keçiler, ayaklarından bağlı tavuklar, horozlar…

Okula kaydolmak için şehre geliyorum. Okullu olacağım defteri kalemi elime alacağım şehri, şehirliyi göreceyim, evimizde olmasa da radyoyu elektriği göreceğim. Pantolon giyeceğim, önlük giyeceğim. Kamyondan indiğimizde Tuncay Sokak’ta bir eve geliyoruz. Ev iki katlı birinci katında ev sahibi, ikinci katında biz oturuyoruz aynı kapıyı aynı avluyu kullanıyoruz. Evimizde elektrik yok, su yok. Gaz lambası ile aydınlanıyor köşe başındaki taş oluklu çeşmeden evin suyunu temin ediyoruz. Ertesi gün Atatürk İlk Okuluna kaydım yapılıyor akabinde okula gidiyorum okullu oluyorum.

***

Atatürk İlk Okulunda okuyor, Nailbey mahallesinde oturuyorum. İlkokulu, ortaokulu, liseyi bu mahallede bitiriyorum. Bu mahallede genç oluyor bu mahallede futbol oynuyorum. Bu mahallede evleniyor, burada çoluk çocuğa karışıyor, burada iş güç sahibi oluyorum. Bu mahallenin her köşesi arkadaşlarımdan kalan dostlarımdan, akrabalarımdan kalan izler taşıyor. Bin bir tane hatıram saklı bu mahallenin her kaldırım taşında. Dile kolay acısıyla tatlısıyla bin bir çeşit anısıyla tam 60 sene bu mahallede oturuyorum.

Tuncay sokakta başlayan şehir yaşantım Dal Sokak’ta, Köprü ve Bahçeli Sokak’ta uzun bir sürede Yenice Sokak’ta devam ediyor. Gün geliyor emekliye ayrılıyor, torun torba sahibi oluyor, yıllarımızı verdiğimiz evimize de mahallemize de sığamıyoruz. Satıyoruz Yenice sokaktaki evimizi modaya uyup borçla harçla Bahçelievler’de bir ev alıyoruz.

BAHÇELİEVLERDEYİZ

Geliyoruz şehrin en güzide semti tabir edilen Bahçelievler’e….

Geldiğimizin birinci günü şaşırıp kalıyorum. Daha birkaç yıllık mazisi olan bu yerleşim birimi baştan sonra bir hilkat garibesi... Zengin bir köy görüntüsünde bir tek düzgün yolu yok. Geneli çıkmaz sokak. Yol yol değil de adeta bir labirent yol bulup ta gidene, bir adresi arayıp da bulana aşk olsun.

Evler cadde ve sokaklara göre değil cadde ve sokaklar evlere göre yapılmış. Keskin ve çıkmaz sokaklar çoğunlukta….Öğle binalar yükseliyor ki “Buraya ruhsat verilir mi verilmez mi?” diye bir açık oturum yapsan bunun cevabını veremezsin. Tek kelimeyle yepyeni bir yerleşim birimini bazıları göz göre göre katletmişler içinden çıkılmayacak bir hale getirmişler. Niye yapmışlar neden yapmışlar bilinmiyor.

Çoook, çok yazık demekten başka söyleyecek söz bulamıyoruz.

TEZEK

Yeni evimize her vatandaş gibi bizlerde ya otobüs yâda dolmuşlarla gidiyoruz. Hangi vasıtaya binersek binelim uzuca bir yol kat ediyoruz. Keban yolundan Şahinkaya yol ayrımına oradan dönüp TOKİ evleri ve mahalle içine giriyoruz. Bu güzergâhta gördüklerimiz karşısında hakikaten donup kalıyoruz ve bu yerleşim biriminin şehir mi köy mü olduğunu merak ediyoruz. Çünkü bu çağda gördüklerimiz karşısında şaşırıp kalıyoruz. Bir tarafta modern lüks binalar bir taraftan tezek dolu tarlalar. 60 sene önce çıktığımız köyümüzde görmediğimiz tezeği bu asırda şehrin en modern ve en yeni mahallesi olan Bahçelievler mahallesinde görebiliyoruz..

Elazığ’ı yaşanılabilir kentler arasında 19.Sırada gösterenler (Business dergisi) acaba bu tezeklerle dolu tarlaları, bu tezek yığınlarını görselerdi, tezek kokusundan midelerinin altı üstüne gelseydi aynı sırayı bu şehre layık görürler miydi?..

Ben bu tablodan sadece utandım.

Daha birkaç sene mazisi bulunan bu yerleşim birimini bu hale getirenler acaba utabiliyorlar mı onu da merak ediyorum.

BÜYÜKŞEHİR ELAZIĞ

Günışığı Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Murat Kuşcubaşı bu şehrin problemleri ile yakinen ilgilenen, çözüm üreten bir kişi. Güçlü bir kaleme sahip, konulara vakıf, deneyimli bir gazeteci, Elazığ’ın Büyükşehir olabilmesi için didinip duruyor.

Bu kardeşimiz Bahçelievler’e ya gelmemiş ya da bu yoldan geçmemiş. Eğer ki bu yoldan geçip bu rezaleti görseydi Büyük şehir iddiasında bu kadar ısrarcı olabilir miydi?...

Elazığ’ın büyük şehir olabilmesi için köy mü şehir mi olduğu belli olmayan başta Bahçelievler olmak üzere birkaç mahallemizin evvel emirde köylülükten kurtulması lazım ki… Bu da şimdilik mümkün değil.

Sonu hayrolsun da diyemiyoruz çünkü bu gidişatla Bahçelievler’in sonu da yok. Zira bahçeli evlerin bahçelerinde bezek tarlalarında tezek!..

***///***

Mehmet Şükrü Baş 05 Eylül 2011